TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in İSKENDERUN BAŞKANLAR KONSEYİ Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in İSKENDERUN BAŞKANLAR KONSEYİ Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 7 Eylül 2007 tarihinde İskenderun'da yaptığı Başkanlar Konseyi açılış konuşması

Sayın Valim,

Sayın Belediye Başkanım, Değerli Başkanlar, Saygıdeğer Konuklar,

Basınımızın Kıymetli Temsilcileri,

Türk Girişim ve İş Dünyası Başkanlar Konseyi’nin bu yılki ikinci toplantısında sizleri saygıyla selamlıyorum. TÜRKONFED Yönetim Kurulu adına hepinize hoş geldiniz diyor, katılımınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu toplantımızın gerçekleşmesinde büyük emeği geçen tüm İSSİAD üyelerine, Başkan Recep Atakaş’a ve DASİFED Başkanı Süleyman Onatça’ya en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Başkanlar Konseyi toplantımızın hepimiz için verimli geçmesini dilerim.

Değerli arkadaşlarım,

Son derece sıcak geçen bir yaz mevsimine yavaş yavaş veda ederken, Türk siyaseti açısından da sıcak bir dönemi geride bırakmış olmayı umut ediyoruz. Bir süredir ülkede siyasi  tansiyonu artıran genel seçim ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi demokratik olgunluğumuza yakışan bir biçimde tamamlandı. Yeni Cumhurbaşkanımıza ve yeni hükümetimize TÜRKONFED olarak başarılar diliyoruz. Yürütmenin zirvesindeki bu yenilenmenin, ülkemizin çağdaş batı demokrasileri seviyesine erişmesi için de yeni bir fırsat olmasını diliyoruz.

Ağırlıkla ekonomi konuşmaya başlamadan önce, ülke gündemimizin önemli bir maddesi olan Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak, birkaç söz söylemek istiyorum.

Bildiğiniz gibi 1961’in özgürlükçü Anayasası, 1982 yılında yerini, 70’li yılların siyasal ortamına tepki içinde hazırlanan ve bazı hürriyetleri kısıtlayan bir Anayasa’ya bırakmıştı. Son yıllarda AB’ye uyum çerçevesinde demokratikleşme adına 1982 Anayasası’nda bazı değişiklikler yapıldı. Ancak bu değişiklikler yapılırken konuya uzun vadeli bir bakış açısıyla ve dönemsel etkilerden arınmış olarak yaklaşılamadı. Arzuladığımız çağdaş yönetim felsefesi, Anayasamız’a yansıtılamadı. Toplumumuzun tüm kesimlerinin üzerinde tam anlamıyla uzlaşabildiği, çağdaş demokrasilere yakışan, insan odaklı, sivil bir Anayasa’ya kavuşamadık.

Bugün konu yeniden gündemimize girdi. Dileğimiz, yeni Anayasa metninin kamuoyunda etraflıca tartışılmasının sağlanması, tüm kesimlerin görüşleri alındıktan sonra nihai şekline sokulmasıdır. Süreç oldubittilerden ve dayatmalardan arındırılmış olmalıdır.

Anayasa, adeta toplumun çimentosudur. Bu özelliği nedeniyle bir uzlaşma metni olmak zorundadır. Anayasamız, herkesin rahatlıkla içselleştirebildiği, insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletini özümseyen, Atatürk’ün bizlere gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedefine erişmemize katkıda bulunacak bir metin olarak, tüm vatandaşlarını eşit şekilde kucaklamalıdır.

Değerli başkanlar,

Bu yeni dönemde, Türkiye’nin dünyanın gelişmiş ekonomileri arasına girebilmesi için başlatılan reform çalışmalarının eksik kalan yanları süratle tamamlanmalı ve reformların tabana yayılması sağlanmalıdır. 1990’lı yılları gereksiz tartışmalarla ve yanlış adımlarla boşuna harcamıştık. 2007’de de benzer bir şekilde, çok zaman yitirdik. Bunları telafi etmek zorundayız.

Dünya konjonktürü de bizi hızlı ve kararlı hareket etmeye zorluyor. Yadsıyamayacağımız bir gerçek olan küreselleşmenin tipik bir olumsuz örneği, finansman piyasalarında yine kendini gösterdi.

ABD kaynaklı yüksek riskli mortgage kredilerinin küresel mali piyasalara olumsuz etkileri sert dalgalanmalara yol açtı.  Bu dalgalanmalar bizi de etkiledi.

Her ne kadar ekonomimizi son yıllarda nispeten güçlendirdiysek de henüz tam anlamıyla güvenli sularda sayılmayız. Bu yüzden yeni hükümetin birinci önceliği ekonominin güçlendirilmesi, verimliliğimizin ve rekabet gücümüzün artırılması, yapısal sorunların giderilmesi olmalıdır.

Ekonomik disiplinimize büyük katkısı olduğuna inandığım IMF çıpasının devam etmesi gerektiği çok açıktır. Mali göstergelerimizde son yıllarda sağladığımız önemli düzelmelerde ve yıllar boyu hasret kaldığımız tek haneli enflasyon rakamlarına kavuşmamızda IMF ile gerçekleştirdiğimiz başarılı işbirliğinin ve bunun sağladığı mali disiplinin birinci derecede önem taşıdığına inanıyoruz.

Ancak, seçim yılı olması nedeniyle 2007 yılında bütçe dengesinde bir miktar bozulma olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle, önümüzdeki yıllarda bütçe ve kamu borç stoku göstergeleriyle ilgili iyileşmenin sürdürülebilir kılınması için bazı önlemlerin alınması kaçınılmaz olacaktır.

Bu önlemlerin başında sosyal güvenlik reformunun bir an önce uygulamaya geçmesi ve kayıtdışı ile mücadele gelmektedir. Ancak mevcut sosyal güvenlik reformu taslağında tekrar ele alınması gereken noktalar vardır. Bunlardan en önemlisi kayıt dışı çalışan sayısının azaltılması zorunluluğudur. Bu hedefe erişmek için istihdam maliyetinin ve prim yükünün hafifletilmesi elzemdir.

Öte yandan iki önemli sorun da hala çözülmeyi bekliyor. Bunlardan birincisi her geçen gün büyüyen cari açık, diğeri ise istenilen hızla artmayan istihdam rakamları. Her iki sorun da sağlıklı ve altyapısı doğru kurulmuş, stratejisi doğru oluşturulmuş bir sanayileşme ile çözülebilecek konulardır. Doğru sanayileşme, ülkemizi aynı zamanda uluslararası rekabet ortamında da güçlü kılacak en önemli araçların başında geliyor.

Her iki sorunun da orta vadeli çözümünde KOBİ’lerimiz anahtar konumundadır. Bu yüzden yeni bir sanayi stratejisinin belkemiğini, KOBİ’lerimizin verimli ve yenilikçi bir yapıya kavuşturulması, eğitime, teknolojiye, insan kaynakları ve kurumsallaşmaya yaptıkları yatırımların teşvik edilmesi, bu sayede küresel rekabete elverişli ölçeğe ulaşıp katma değeri yüksek üretim yapabilir hale getirilmeleri yönündeki çabalar oluşturmalıdır.

Üyelerinin yüzde 90’ı KOBİ’lerden oluşan TÜRKONFED, bu alanda üzerine düşenleri yerine getirmek amacıyla meslek eğitimini ana temalarından biri haline getirmiş, bölgesel kalkınma konusunun Türkiye’deki öncülerinden biri olmuş, Ulusal İnovasyon Girişimi’nde aktif rol almış ve TÜSİAD ile ortak olarak Bölgesel İnovasyon Merkezleri kurmak üzere harekete geçmiştir. Toplantımızın öğleden sonra yapılacak bölümünde, bu konuda yapılan çalışmalar sizlere aktarılacak, üstlenebileceğiniz roller açıklanacaktır. Bu bölüme katılmanızın önemini vurgulamama izin veriniz.

Bahsettiğimiz yenilikçi yapının oluşması ve doğru yapılandırılmış bir sanayileşme sürecine girilmesi için, iş ve yatırım ortamının da buna uygun olması gerekir. Yatırım ortamının iyileştirilmesi, girişimciliğin önünü açarak, başta KOBİ’ler olmak üzere çok sayıda girişimcinin yeni yatırım ve üretim faaliyetlerine girmesine yol açacaktır.

İyileşen iş ve yatırım ortamı, yalnızca sıfırdan yatırım yapacak yabancı sermayenin değil, şirketini satma yolunu seçen yerli sermayenin de önünü açacak ve bu servetler ülke içinde yeniden yatırıma dönüşecektir.

Buna bağlı olarak tüm sektörlerde piyasaya giriş engellerinin ortadan kaldırılması hedeflenmelidir. Bunun için piyasaların liberalleşmesi sürdürülmeli, özelleştirmelere devam edilerek devletin ekonomideki varlığı düzenleyici ve denetleyici seviyeye çekilmelidir.

Orta vadede gerçekleşebilecek böyle bir dönüşümün önünü açabilmek için, hükümetin kısa vadede verebileceği destekler önem kazanmaktadır:

-Özellikle KOBİ’lerin gelişimi ve kayıtdışılıkla mücadele açısından şirket kuruluşlarının kolaylaştırılması önemlidir. Şirket kuruluşlarındaki bürokratik süreçleri azaltmak, maliyetleri aşağı çekmek, işe başlamak ve üretim yapmak için alınması gereken izinleri basitleştirmek gerekmektedir.

-Türkiye halen Avrupa Birliği ülkeleri arasında verimlilik/maliyet karşılaştırılması yapıldığında göreli olarak en yüksek işgücü maliyetine sahip ülkelerden biridir. Bu duruma rağmen istihdam olanaklarının artırılabileceğine inanıyoruz. Ancak işgücü piyasasındaki katılıklar, ücretler üzerindeki vergi ve prim yükleri ile buna ek olarak vergi dışı düzenleyici yükler bu artışı engellemektedir. Yatırım ortamının iyileştirilebilmesi, bu yüklerin azaltılmasından geçmektedir. Bu çerçevede, sosyal sigorta, sağlık, işsizlik prim oranları, kıdem tazminatı sistemi ile vergi dışı maliyet artırıcı, liberal ekonomiye aykırı zorlamalar bütüncül olarak gözden geçirilmelidir.

-KOBİ’lerin Ar-Ge ve inovasyon kapasitelerinin geliştirilmesi için daha fazla fon ayrılmalı, mevcut fonlar gözden geçirilmeli, dağınıklıktan kurtarılmalı, TÜBİTAK ve üniversiteler ile işbirliği için yeni çerçeveler oluşturulmalıdır.

-Enerji sektörü daha da liberalleşmeli, rekabet teşvik edilmeli, bu yolla girdi maliyetleri düşürülmelidir. Sanayiye dünya fiyatlarında enerji sağlanmalı, elektrik enerjisinin kesintisiz akışını garanti altına alacak yatırımların önü açılmalıdır.

-İstihdam artışına yaptığı katkı ölçüsünde, doğrudan ve sıfırdan yatırım yapan yabancı sermaye daha fazla teşvik edilmelidir.

-Teşvikler politik bakıştan arındırılmalı, sanayi stratejisine bağlı öncelikler ve bölgesel kalkınma perspektifi çerçevesinde, sektörel ve bölgesel olarak yeniden düzenlenmelidir.

Değerli arkadaşlarım,

TÜRKONFED olarak önem verdiğimiz konuların başında bölgesel kalkınmanın geldiğini hepiniz biliyorsunuz. Bir ülkenin gelişmişliğinin bir ölçüsü de, hiç kuşkusuz, bölgeleri arasındaki gelişmişlik farkının azlığıdır.

Türkiye’de bu fark ne yazık ki çok fazladır. Bu nedenle, bölgesel altyapı çalışmalarının tamamlanması, KOBİ’lerin desteklenmesi, girişimciliğin, inovasyon kapasitesinin ve bilişim teknolojilerinin geliştirilmesi, eğitimin ve özellikle mesleki eğitimin güçlendirilmesi ve çevrenin korunması gibi temel koşulların hazırlanması gerekmektedir.

Bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması çalışmalarına hız verilmeli ve geçtiğimiz aylarda yürütmesi durdurulmuş olan “Kalkınma Ajansları” gerekirse Anayasa değişikliği de yapılarak tekrar hayata geçirilmelidir. Ajanslar, başta istihdam, gelir dağılımı ve bölgesel eşitsizlikler olmak üzere tüm ekonomik ve sosyal göstergelerin dengeli bir biçimde iyileştirilmesinde çok önemli bir araçtır.

Ayrıca bu yeni düzenleme fırsat bilinerek, geçmiş dönemde yapılan önemli bir hata ortadan kaldırılmalıdır. Mevcut haliyle kalkınma ajansları, sivil toplumun katkısından uzak bir felsefeyle kurulmuştur. Oysa yerel inisiyatiflere daha fazla yer verilmesi, ajansların fayda sağlayabilmesinin ana koşuludur. Bu nedenle yeni düzenlemede Kalkınma Ajansları’nın yönetiminde gönüllü iş dünyası kuruluşlarına daha aktif görev verilmesi şarttır.

Bu noktada bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bildiğiniz gibi kısa bir süre önce Başbakanımız, hükümet programını Meclis’e sundu. Bu programda geçen dönemde başlatılan olumlu gelişmelerin bu hükümet döneminde daha da ileri götürme arzusunun dile getirildiğini görüyoruz. Umarız uygulama da bu yönde olur. Ancak bazı başlıklarda son derece genel düzeyde kalınmış ve hatta kimi konulara değinilmemiştir. İşte bunlardan bir tanesi de Kalkınma Ajansları. Ülkemizin en temel sorunlarının başında gelen bölgeler arası gelişmişlik farklarının nasıl giderileceği konusunda, gelişmemiş bölgelere hizmet götürüleceği dışında programda bir şey bulmak mümkün değil. Hele bölgenin kendi dinamikleri ile kalkınması ve Kalkınma Ajansları gibi kavramlar programda hiç yer almıyor. Hal böyle olunca insan ister istemez, peki o zaman bölgelerarası farklılıklar nasıl ortadan kalkacak, bu konuda bir yol haritası var mı yok mu, diye düşünmeden edemiyor.

Değerli Başkanlar,

TÜRKONFED  olarak  kurulduğumuz  günden  bu  yana  her  fırsatta,   hükümete   Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusundaki desteğimizi ifade ettik. İnanıyoruz ki, AB tam üyelik süreci Türkiye’nin kararlılıkla ilerlemesi gereken bir yoldur. Hükümetten beklentimiz, müzakerelere hız kazandırılması, AB tam üyelik sürecinin sağduyu ve soğukkanlılıkla yürütülmesidir.

Hem Avrupa halklarında, hem de ülkemizde, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı takınılmış negatif bir tutum gözlenmektedir. Bu tutumun bir nedeni de, son derece yetersiz olduğunu düşündüğümüz iletişim çalışmalarıdır. TÜRKONFED olarak beklentimiz, sivil toplum kuruluşlarının yürüteceği hem yurtiçi hem de yurtdışı iletişim projelerine çeşitli fonlardan destek verilmesidir. Ancak maalesef AB iletişimi konusu da hükümet programında yer almıyor.

TÜRKONFED ekonomi ile siyasetin iç içeliğini her zaman vurgulamıştır. Türkiye’nin çağdaşlık görüntüsüne zarar veren her türlü uygulamanın olumsuz ekonomik sonuçlara yol açtığını, bunlara da sanayicinin katlanmak zorunda kaldığını vurguladık. Yeni dönemde hükümetten beklentimiz, Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne tam uyum doğrultusunda sağlam adımlar atılması, özellikle TCK’nın 301’inci maddesinin tekrar yazılmasıdır. Fikirlerin rahatlıkla ifade edilmediği bir ülkenin gelişmiş ülkeler arasında yeri yoktur. Yine hükümet programına bir atıfta bulunacak olursak Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne tam uyumun sağlanacağı belirtiliyor ancak 301. maddeye değinilmiyor.

Değinilmeyen bir başka konu ise Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılması gereken değişiklikler. Ayrıca, çağdaş demokratik bir yapı için, Siyasal Partiler Kanunu’nda ve seçim sisteminde de mutlaka değişiklik yapılmalıdır. 10 yıl önce Bursa Uludağ’da toplanan ikinci zirvemizde ortak görüşümüzü belirlediğimiz rapor çerçevesinde, Siyasi Partiler Kanunu’nda parti içi demokrasiyi mümkün kılacak, sadakatin değil, liyakatin ödüllendirildiği, teşvik edildiği düzenlemeler               yapılmalıdır.       Ayrıca    seçim             sistemi                   de     seçilen                         parlamenterlerin             kendi seçmenlerine hesap vermek zorunda kalacakları şekilde yeniden düzenlenmelidir. Örneğin dar bölgeli, nispi takviyeli ve iki turlu seçim sistemi tartışmaya açılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım,

Şu ana kadar ana hatlarıyla yeni hükümetten beklentilerimizi sıralamaya çalıştım. TÜRKONFED olarak bu beklentilerimizin yerine getirilip getirilmediğinin takipçisi olacağız. Ancak yine TÜRKONFED olarak bu yıl kendimize seçtiğimiz çok özel bir tema var ki, izninizle konuşmamın sonunda ona da değinmek istiyorum. Bu tema “iş dünyasında  kadın”dır.

Yetersiz eğitim, çocuk ve yaşlı bakımının sadece ailenin kadınlarına yüklenmesi ve iş kanunlarındaki bazı eksiklikler, Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların iş hayatına katılımlarının hızla düşmesine yol açmaktadır. Kadınların yaşadığı sorunların çözülmesi için ülke olarak çok yol kat etmemiz gerekmektedir. AB’de çalışabilir yaştaki kadınların  ortalama % 55,1’inin çalışması, Türkiye’de ise bu oranın ancak % 26’yı bulması, bu konunun önemini daha da vurgulamaktadır. Dahası, Türkiye’de bugün yetişkin kadınların yaklaşık % 20’si okuma yazma bilmemektedir. Kız çocuklarının okullaşma oranı hala erkek çocuklardan daha düşüktür.

TÜRKONFED kadınların iş yaşamına katılımlarını artırmak için neler yapılabileceğine dair çok yönlü bir çalışma gerçekleştiriyor. Hukuk, finansman ve eğitim açısından durum saptaması ve önerilerin yer aldığı kapsamlı bir rapor çalışmamız 30 Kasım’da TÜRKONFED Zirvesi’nde kamuoyu ile de paylaşılacak.

Aynen geçen yıl mesleki eğitim çalışmasında gerçekleştirdiğimiz gibi, bu konuda da önce akademisyenlerle ortak çalışmalar yürütmekteyiz. Daha sonra konuya ilişkin saptama ve önerileri raporlarda toplayıp gerek hükümet nezdinde, gerekse kamuoyu oluşturma çalışmalarında bu konuya sahip çıkacağız. Çünkü inanıyoruz ki kadınları toplumsal yaşamda hak ettiği yeri alamamış olan ülkeler geri kalmaya mahkumdur. Hükümet programında yer almayan kadının istihdamı konusunu ülke ve hükümet gündemine sokmak için  çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz.

Değerli arkadaşlarım,

Yapacak çok işimiz, kat edecek çok yolumuz var. Ülkemizin bir an önce özlediği gelişmişlik düzeyine gelmesi, bizlerin de tek tek bireyler olarak var olmayı hayal ettiğimiz noktalara ulaşmamız için hep birlikte çok çalışmamız gerekiyor. TÜRKONFED olarak bu süreçte aktif olarak var olacağız ve sizlerle birlikte çabamızı sürdüreceğiz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, verimli bir gün geçirmenizi dilerim…

Paylaş: