TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın TÜRKONFED-TÜSİAD Fikri Haklar Toplantısı Konuşması

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın TÜRKONFED-TÜSİAD Fikri Haklar Toplantısı Konuşması

Değerli Başkanlarım, Değerli Konuklar,

Hanımefendiler ve beyefendiler,

TÜRKONFED adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bir mutluluğumu paylaşarak sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye’nin büyüme trendine en önemli katkıyı sağlayacak ‘Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları’ konusunu gündemine taşıyan Trabzon’u yürekten kutluyorum. Ve bu etkinliğe katkı sağlayan her kuruma teşekkür ediyorum.

Uzun bir süreden beri gündemde tutmaya çalıştığımız “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?” raporumuzda ülkemizin mevcut durumuyla ilgili bir teşhis yapmış, geçtiğimiz ay ise gelişmiş ekonomiler süper ligine çıkabilmemiz için bazı tedavi yöntemleri önermiştik. Bu öneriler arasında Türkiye’yi büyütecek 3 İstanbul’a daha ihtiyacımızın bulunduğunu bunlardan birinin kuzeyimizde yer alması gerektiğini söylemiştik. Kuzeydeki İstanbul’a aday kentlerimizden biri olabilecek Trabzon’un gündemine marka, fikri ve sınai mülkiyet hakları gibi böylesine önemli konuları aldığını görmekten gerçekten çok mutlu oldum.

Bu çerçevede Trabzon’un da teşhis aşamasını geride bıraktığını düşünüyorum. Zira ‘Yüzbin Kişiye Düşen Patent Başvuru Sayısı’nda kuzeyimizin gözde kenti Trabzon’un, 81 kent arasında 56’ncı sıra yer alıyor olmasını sanırım hiçbirimiz kabul edemeyiz. 1995’ten 2007 yılına kadar Trabzon’dan yılda ortalama 3 patent başvurusu yapılırken 2007’den günümüze bu sayı ortalama 10’un üzerine çıkmıştır. Buna rağmen İstanbul’da 1939, Ankara’da 569, Bursa’da 288 olan patent başvuru sayısının Trabzon’da geçen yıl 10 olarak gerçekleşmiş olması bu kentin ve başarılı iş insanlarının potonsiyelini göstermemektedir. Yine, ‘Yüzbin Kişiye Düşen Marka Başvuru Sayısı’nda Trabzon’un 20’nci sırada yer alması bu kentin potansiyeliyle asla paralellik arzetmemektedir. Son yıllarda markalaşma yolunda önemli adımlar atan Gaziantep, Konya ve Kayseri gibi kentlerimiz bu yöndeki yükselişleriyle ekonomilerini güçlendirmeyi başarmışlardır. Geçen yıl Trabzon’dan 546 marka tescil başvurusu yapılırken Konya’dan 2683, Gaziantep’ten 2560, Kayseri’den 1627 başvuru yapılmıştır. Kısacası, paten ve marka konusundaki her çaba ihracata dolayısıyla ekonomiye doğrudan pozitif yansımaktadır. Ben bu önemli toplantının gerçekleştirildiği Trabzon’un da kısa sürede mesafe kat edeceğine yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar,

Hepimizin bildiği üzere, fikri haklar günümüzde gelişmiş ülkelerin ekonomilerinin yanı sıra uluslararası ticaretin en önemli dayanaklarından birini oluşturmaktadır. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ulusal yasalarla düzenlenmekte, uluslararası düzenlemelerle de bu haklar yurtdışında korunmaktadır. Bu amaçla, teknolojik buluşlar, modeller, mal ve hizmetlerin ticari markaları ve tasarımları patentlerle desteklenmektedir.

Türkiye’de son yıllarda patent başvurularıyla ilgili bazı önemli rakamları size kısaca aktarmak isterim: 2002 yılında sayısı 1.874’ü bulan patent başvuruları 2012 yılında 11.599 sayısına ulaşmıştır. 2002 yılında 1.784 olan tescil edilen patent sayısı ise 2012 yılı itibariyle 7.816’ya ulaşmıştır. Hem başvurulan hem de tescil edilen patent sayısında gözle görülür olumlu bir artış söz konusudur.

Ancak iller bazında dağılıma baktığımızda sadece Ankara, Bursa, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Konya, Manisa, Tekirdağ gibi büyük illerimizde 100’ün üzerinde patent başvurusu yapılmış; Muş, Siirt, Kars, Iğdır, Van gibi illerimizde ise yıllarca patent başvurusunda bulunulmamış ve bu illerimiz, deyim yerindeyse “sıfır” çekmişlerdir. Buradan şu sonuca varabiliriz: Orta Gelir Tuzağı, markalaşmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Bölgesel kalkınma için gerekli mikro reformlar yapılmadığı müddetçe, ileri teknolojiye yönelik Ar-Ge ve inovasyon destekleri sağlanmadıkça yukarıda bahsi geçen illerimiz gibi yoksulluk tuzağı ve orta gelir tuzağındaki illerimiz tuzaktan kurtulamayacaklardır.

Değerli Konuklar,

Rekabetçilik ve markalaşma yolunda Türkiye’nin nerede olduğuna bakmakta yarar var. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan “Küresel Rekabetçilik Raporu”nda Türkiye ile ilgili önemli veriler bulunuyor. Ülkemiz, 148 ülke arasında, küresel rekabet endeksi sıralamasında 44’üncü sırada, kurumsallaşma endeksinde 56’ıncı sırada, fikri mülkiyet haklarının korunması açısından 74’üncü sırada ve Ar-Ge harcamalarında 68’inci sırada yer alıyor. Rapordaki bu verileri dikkate aldığımızda, maalesef “fikri mülkiyet haklarının korunması” endeksinde 74’üncü sırada olduğumuzu görüyoruz. Bu durum yabancı yatırımcı için “fikri hakların yeterince korunamadığı bir ülke” izlenimine yol açmakta ve Türkiye’ye teknoloji transferi ve yatırım yapılmasına engel teşkil etmektedir. Doğrudan yabancı yatırımların gelmemesi ise kalkınmaya olumsuz yönde etki etmektedir.

Değerli Konuklar,

Türkiye’ye yabancı yatırımı çekmenin ve ulusal arenada rekabet gücümüzü artırmanın önündeki engelleri kaldırmamız gerekiyor. Bu doğrultuda içerisinde bulunduğumuz yıl gerçekleştirilen mevzuat düzenlemeleriyle kısmen iyileşmeler görülmüştür. Bu gibi iyileştirmelere devam ettiğimiz sürece dünyada rekabet edebilirlik açısından daha yukarı sıralara taşınacak ve teknoloji transferi için yatırım çekebileceğiz. Şunu unutmamalıyız ki, çağdaş dünyada ilk 10 ülke arasında yer alabilmek için artık “bilgi toplumu” olmamız gerekiyor ve bilgi toplumu olabilmemiz için de teknolojiyi tüm topluma yaymamız ve insanları bilgiyi kullandırmaya sevk edecek düşünce yapısına yönlendirmemiz gerekiyor.

Değerli Konuklar,

Bu coğrafya, var olan potansiyeliyle üzerinde yaşayanları dünyanın en mutlu, en refah insanları yapmaya yeter. Yapmamız gereken çok çalışmak… Birbirimizi sevmek, haklara riayet etmek… Katma değeri yüksek üretime geçmek...

Türkiye, ihraç ettiği ürünlerin kilogram bedellerini yükseltmek zorunda. Bunun için icat çıkarmak ve inovayon yapmak gerek. Bu da yetmiyor. Gerçekleştirdiğimiz inavoyonu ve icatları patentle korumak, marka yaratmak ve markamızı tescil ettirmemiz gerekiyor. Elbette marka yaratma süreci kolay değildir. Markalaşmak zaman ister, emek ister, birikim ister, değişimi yönetebilmeyi gerektirir. Ancak başardığımız takdirde uluslararası arenada dünya devleriyle yarışabiliriz. Bu yöndeki eksikliğimizi gidereceğimiz günlerin çok uzakta olmadığını düşünüyorum.

Biraz sonra gerçekleştireceğimiz oturumların başarılı geçmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Paylaş: