Süleyman Onatça'nın Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu 9. OLAĞAN GENEL KURULU Konuşma Metni

Süleyman Onatça'nın Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu 9. OLAĞAN GENEL KURULU Konuşma Metni

Değerli Ekonomi Bakanım Sayın Zafer Çağlayan, Değerli Avrupa Birliği Bakanım Sayın Egemen Bağış, Sayın Divan Başkanım,

Sayın federasyon ve dernek başkanlarım, Değerli delegeler,

Değerli medya mensupları,

TÜRKONFED 9. Olağan Genel Kurul toplantımıza hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

TÜRKONFED Genel Kurulu, Türkiye’nin tarihi bir dönüşümü yaşadığı çok özel bir zamana denk geldi. İçinde bulunduğumuz günlerde, bir yandan demokratik siyasete kapı açan adımlar atılıyor diğer taraftan silahların yerine fikirlerin ve siyasetin konuşması çağrısıyla yeni ve umut dolu bir döneme giriliyor. Öte yandan bu sürece tüm ülkede demokrasinin standartlarını yükseltecek yeni bir anayasanın eşlik etmesi için gayret gösteriliyor…

İzin verirseniz önce, Türkiye’nin dört bir yanında bu ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan 11 bin iş insanının görüşlerinden derlenen ekonomi tablosunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli konuklar,

Küresel krizle daralan ekonomi, 2010 ve 2011’de çok hızlı bir çıkış gösterdi. Hızlı büyümenin yol açabileceği finansal istikrarsızlık riskine karşı alınan önlemler, geçen yıl ekonomimizi yavaşlatmıştı. Bu, ekonomi yönetiminin bilinçli bir tercihiydi.

“Yumuşak iniş dönemi” diye tabir ettiğimiz 2012 yılı boyunca büyümeyi ‘dış talep’ sürükledi. Ancak iniş süreci son çeyrekte tamamlandı. Üyelerimizden gelen bilgilere göre 2012’nin son çeyreğinden itibaren iç talep yeniden artış gösteriyor. İç talep, sanayi üretimindeki artışta da etkili olmaya başladı. Üyelerimiz yeniden üretimi artırmaya başladıklarını belirtiyorlar. Ancak dış talepteki yavaşlama henüz iç talep tarafından telafi edilemedi. Merkez Bankamızın açıklamalarından yurtdışından fon girişinin son zamanlarda yavaşlamış olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle Merkez Bankası tarafından alınan son faiz kararlarının üretimde cılız olan canlandırmayı güçlendirmesini umuyoruz.

Tüketim talebinde 2012’nin son çeyreğinde gözlemlediğimiz artışın arkasında son bir yılda istihdamda bir milyonun üzerindeki artışın rol oynamış olduğunu düşünüyoruz. Ancak istihdam artışına rağmen son aylarda işsizlik oranlarında bir yükseliş gözleniyor. TÜİK rakamlarına göre Aralık ayı işsizlik oranı yüzde 10.1, genç işsizliği ise yüzde 20’ye yükseldi. Kadınların işgücüne katılım oranında son yıllarda bir iyileşme görülse de bu rakam hala çok düşük.

İş gücü piyasalarına bölge itibariyle baktığımızda ise büyük farklılıklar göze çarpıyor. İşsizlik Manisa, Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak olmak üzere TR33 bölgesinde yüzde 4.4’e gerilerken, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt’i kapsayan TRC3 bölgesinde yüzde 21.3’e yükseldi.

Bu veriler ülkenin daha çok ve daha nitelikli iş üretebilmesinin önemini ortaya koyuyor. Daha fazla istihdam demek daha fazla üretim ve daha fazla yatırım demek. Yani daha fazla büyüme demek.

Büyümeyi hızlandırırken karşılaşabileceğimiz 3 riske dikkat çekmek  istiyorum. Enflasyon, cari açık ve mali disiplin. Büyümenin hızlanmasının enflasyonu artırma riski şimdilik maliyet baskısının hafiflemiş olması ile dengelenebiliyor. Son verilere göre enflasyon %7’ye geriledi. Ancak, önümüzdeki dönemde enflasyonu yakından izlemeye devam etmek zorundayız.

Büyümedeki hızlanmanın olumlu etkileri açısından göz önünde bulundurmamız gereken bir başka konu da cari açık. Çünkü büyümedeki hızlanma, Türkiye’de her zaman dış ticaret dengesinde ve cari açıkta bozulmaya yol açtı. Bugün için 47 milyar dolar seviyesine gerilemiş olan cari açığın GSYH’ya oranının yüzde 6 seviyesine inmiş olduğunu tahmin ediyoruz. Ama dünya ekonomisinde sorunların devam ettiği bir konjonktürde dış denge açısından çok dikkatli olmamızı gerektiriyor. Güney Kıbrıs’ta yaşananlar AB’nin borç krizini henüz tam olarak çözmemiş olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

AB’de yaşanan sorunların arkasında bütçe disiplininin önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Türkiye 2014’ten itibaren bir seçim maratonuna giriyor. Sandıkta başarı için mali disiplinden taviz vermenin, uzun vadede çok olumsuz etkileri oluyor. Türkiye geçmişte bu hatayı çok yaptı. Önümüzdeki dönemde, ortaya konulan ekonomik programlara uyulması, iş dünyası olarak beklentilerimiz arasında.

Bu genel çerçevede, işaret ettiğim risklere rağmen 2013 yılında ekonominin performansının geçen seneden daha iyi olacağına inanıyoruz.

Peki, ekonomideki başarılı performansı nasıl sürekli hale getirebiliriz? Görünen o ki sürekliliği;

 

·Makroekonomik   istikrarı    koruyarak   ve   enflasyonu   kontrol   altında tutarak,

·Bütçe disiplininden ödün vermeyerek ve cari açığı makul seviyelerde tutarak,

·Katma değerli üretimi teşvik ederek ve bölgesel kalkınma farklarını gidererek sağlayabiliriz…

Bu listeye hiç şüphesiz başka ilaveler de yapılabilir. Ancak, benim dikkat çekmek istediğim nokta bu süreci KOBİ’lerin katkısı olmadan, özellikle Anadolu’daki küçük ve orta boy işletmeler olmadan gerçekleştirebilmenin mümkün olmadığıdır.

Eğer bugün, Türkiye ekonomisinin yüzde 75’i dünyaya entegreyse, hiç kuşku yok ki KOBİ’lerin bunda çok önemli bir rolü vardır. İhracat gibi, katma değer  ve istihdam yaratmada da Türkiye ekonomisi için son derede önemli olan KOBİ’lerin verimliliğini artırmak önümüzdeki dönemin bizce en önemli öncelikleri arasında yer alıyor. KOBİ’lerin bir diğer önemli sorunu ise yüksek finansman maliyetleri. Krizle birlikte risk algısının yükselmesi, KOBİ’leri olumsuz yönde etkiledi. Krizin etkilerinin hafiflemesine rağmen küçük işletmelerin borçlanma maliyetleri arzu edilen seviyede azalmadı. Kendilerinden büyümeye katkı, istihdam yaratma, inovatif ürünler gibi çok şeyler beklenen KOBİ’ler, ucuz para bulmakta zorlanıyor.

Finansman maliyetlerinin düşürülmesi alanında reformlar hızla uygulanırsa, çözüm sürecinden normalleşmeye geçişte KOBİ’lerin başrolü oynadığı görülecektir. Küçük ve orta boy işletmelerin istihdam yaratma kapasiteleri ve çevre ülkelerle ticari ilişkilerdeki enerjisi, özellikle bölgesel ekonomilere nefes aldıracak ve normalleşmeyi hızlandıracaktır.

Öte yandan, üzerinde durmamız gereken diğer bir önemli konu başlığını da Avrupa Birliği ile ilişkiler oluşturuyor. Türkiye’nin AB üyelik sürecine güvenin ve inancın güçlendirilmesi için değerli bakanımız Sayın Egemen Bağış öncülüğünde çalışmalar kararlılıkla devam ediyor.

Tam üyelik hedefi yönündeki çalışmaların, müzakerelerde yeni fasılların açılmasıyla önümüzdeki dönemde hız kazanacağına inanıyoruz. Türkiye’nin, hem dış politikasında hem de Güneydoğu’daki sorunun çözüm sürecinde yaşadığı bahar havasını, Avrupa Birliği ile tam üyelik yolunda ihtiyaç duyulan reformlarla sürdürmesinin şimdi tam zamanı olduğu kanısındayız. Bu rüzgarı arkamıza alarak reform rotasına yeniden girmeliyiz. Reformlar, Türkiye’nin ekonomisini ve demokrasisini güçlendirmesinde, toplumun hayat standardını yükseltmesinde itici güç olacaktır. AB uyum süreci, uluslararası arenada yakaladığımız prestijin devamlılığını da sağlayacaktır.

Bu çerçevede, Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’ın, serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye’nin aleyhine çalışması hususundaki çıkışlarını da yakından izliyoruz. Bu konunun kararlılıkla takip edileceğine inanıyoruz. Dış ticaretin serbestleşmesi ticaret hacminin artması ve ülkenin refah seviyesinin yükselmesi açısından çok olumlu sonuçlar doğuran Gümrük Birliği, geçen sürede AB’nin diğer ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları yüzünden Türkiye’nin aleyhine işler hale geldi. Serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye için yarattığı tek taraflı yükümlülükler, Türkiye’nin ticaret dengelerini giderek daha olumsuz etkileyecek boyutlara geliyor. Bu nedenle,  konunun muhatabı iki bakanımız da burada iken, TÜRKONFED olarak AB nezdinde yapılacak tüm girişimleri sonuna kadar desteklediğimizin altını çizmek istiyorum. Ancak, bunun Avrupa Birliği’nden uzaklaşmak olarak algılanmasını da istemem. Biz, konfederasyon olarak kuruluşumuzdan beri AB tam üyeliğini destekliyor ve savunuyoruz. Bu konuda her zaman üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Toplumda geniş bir kesim Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusuna başlangıçtaki kadar ilgi göstermiyor olabilir. Bu ilginin yeniden canlandırılması mümkün ve zorunludur. İş dünyası ise ilk günden beri konuya sahip çıkmış ve geçen süre içinde artan oranda destek olmuştur. Avrupa Birliği üyeliğinin önemini kamuoyuna anlatmak hepimizin görevidir.

AB sürecindeki başarısı, ekonomik cazibesi ve demokrasisi ile Türkiye referans olacaktır. Sadece Türkiye ve Avrupa için değil, özellikle Arap coğrafyası ve Orta Doğu bölgesi başta olmak üzere, küreselleşen dünyanın istikrarı ve geleceği için de bu üyeliğin stratejik önemi bulunmaktadır.

Sayın Bakanlarım, Değerli Konuklar,

Türkiye uzun yıllar boyunca terör nedeniyle sadece on binlerce vatandaşını kaybetmedi, daha düşük bir kalkınmaya ve daha düşük standartlı bir demokrasiye mahkum oldu. Şimdi bu sorunun çözümü yolunda ilerlediğimize dair yaygın bir ümit içindeyiz. Hepimizin en büyük özlemi barış ortamının  tesis edilmesi ve artık yeni kayıpların verilmemesi. Kalıcı bir huzur için herkes elinden geleni yapmalı. Bu öncelikle vicdani bir sorumluluktur. Biz Anadolu’nun içinden gelen iş insanları olarak, barış ve huzurun önemine hem özel hayatımızda, hem de iş hayatımızda yakından tanık oluyoruz.

Bu yüzden TÜRKONFED olarak, çözüm yolunda başlatılan çabaları bütün kalbimizle destekliyoruz. Barışın sağlanması adına yapılan tüm girişimlerin, ülkede toplumsal huzurun ve istikrarın, bölgede kalkınma ve refahın sağlanması adına çok önemli adımlar olduğunu düşünüyoruz.

Bu sürecin olumlu sonuçlarının kalıcı olabilmesi için yeni anayasa sürecinin hayati önemi olduğu görüşündeyiz.

Yeni Anayasa, yeni toplumsal sözleşmemiz olacaktır. Sadece demokratikleşme sürecinin derinleşmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomi için de bir sıçrama tahtası olacaktır.

Toplum, çözüm sürecini desteklemekte ve barış içinde birlikte yaşama iradesini ortaya koymaktadır. Yeni anayasa, tüm vatandaşların eşit bireyler olarak bir arada yaşamasını güvence altına alan, çağdaş birey haklarını, insan onurunu ve ifade özgürlüğünü temel alan bir metin olmalıdır. Anayasanın önceliği “çağdaş, evrensel hukukun egemenliği” olmalıdır. İnsan haklarının güvence altına alınması ve çatışma alanlarının uzlaşma alanlarına dönüştürülmesi, anayasanın tüm toplumun mümkün olan en geniş uzlaşıyla benimseyeceği bir “Toplumsal Uzlaşma Metni” olabilmesiyle yakından ilişkilidir.

Çağdaş insan haklarının egemenliğini ve hukukun üstünlüğünü tesis etmesinin yanı sıra yeni Anayasa, kuvvetler ayrılığı prensibini de güçlü bir şekilde ortaya koymalıdır.

Çağdaş demokrasiler, kuvvetler ayrılığı üzerine kurulur. Denge ve fren mekanizmaları, çağdaş demokrasileri krizlerden koruyan en önemli Anayasal unsurların başında gelir. Yeni Anayasa’mızda biz de denge ve fren mekanizmalarını, kuvvetler ayrılığının şekillenme biçimlerini mükemmelleştirerek, krizlere karşı dayanıklılığımızı artırmalıyız. Bu süreçte hukukun üstünlüğünü tam anlamıyla tesis etmeliyiz. Ceza kanunlarını da çağdaş bireysel hak ve özgürlükler açısından elden geçirerek, özellikle artık Türkiye’ye yakışmayan ifade özgürlüğünün önündeki fiili engelleri kaldıralım.

Bir diğer önemli husus da temsilde adaletin sağlanmasıdır. Yıllardır vurguladığımız gibi, yüzde 10 seçim barajı demokratik temsilin önünde bir engel oluşturuyor. Seçim barajı, çağdaş ve evrensel standartlara uygun olarak düşürülmelidir.

Son olarak şunu belirtmek isterim.

Anayasa’nın geniş tabanlı bir uzlaşma ile yazılması gerekir. Süreçlerin sağlıklı ve katılımlı işlemesi, Türkiye’nin önünü açacaktır.

Sayın Bakanlarım, değerli konuklar, değerli medya mensupları,

Sizlere bu görüşleri, ülkemizin dört bir yanındaki büyüklü küçüklü iş insanlarının ortak mutabakatı olarak aktarıyorum.

TÜRKONFED olarak kuruluşumuzdan bu yana taviz vermediğimiz gönüllülük, bağımsızlık ve şeffaflık ilkelerimizle; kurumlara ve kişilere değil, konulara ve görüşlere taraf olma anlayışımızla 17 federasyon ve 127 dernek ve 11 bini aşkın iş insanının sesi olduk. Gerek gündemdeki konulara yaklaşımımız, gerekse yıllardır inançla ve kararlılıkla hayata geçirdiğimiz çalışmalar sonucunda, kamuoyunda ve karar mercilerinde fikirlerine önem verilen bir örgüt olmayı başardık. Bugün, Türkiye’nin en yaygın bağımsız sivil toplum örgütüyüz. Birçok farklı sektörden iş insanını ve sanayiciyi kucaklıyoruz. TÜRKONFED olarak, ekonomisi güçlü, kendine güvenen mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye için çalışıyoruz. Çeşitli alanlarda projeler üretiyor, araştırmalar yapıyor, bilinç oluşturuyoruz.

İzninizle size çalışmalarımızı kısaca hatırlatmak istiyorum:

“Bölgesel Kalkınma”, TÜRKONFED olarak en önemli çalışma alanlarımızdan bir tanesi. Kuruluşumuzdan bu yana araştırma, rapor ve faaliyetlerimizle bu konuyu her fırsatta ve her platformda tartışmaya açmaya çalıştık. Bölgesel Kalkınma Sempozyumları düzenliyoruz. Kalkınma ajanslarının çalışmalarıyla ilgili fikirler üretiyoruz. İllerimizin ekonomik dinamikleriyle ilgili çalışmalar yapıyoruz.

Bölgesel kalkınma konusundaki çalışmalarımız “Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye?” raporuyla yeni bir ivme kazandı. “Orta Gelir Tuzağı”nın Türkiye açısından ilk kez sektörel ve bölgesel değerlendirmesini yaptık. Yaptığımız 3 farklı Türkiye tespitiyle kamuoyunun ilgisini çekmeyi başardık. Raporumuz kamu kurumları, siyasi partiler medya ve iş dünyası tarafından ilgiyle karşılandı.

Haziran ayında bu çalışmamızın ikinci cildini kamuoyuyla paylaşacağız.

TÜRKONFED olarak, bölgesel sorunların yanı sıra ekonomide ulusal ve sektörel sorunların çözümü için de gayret göstermeye devam ediyoruz. Sanayimizin, üreticilerimizin ve KOBİ’lerimizin rekabet gücünü artıracak politikalar üretmek, bölgesel ve sektörel kalkınma vizyonları geliştirmek hedefiyle yurt içinde ve yurt dışında forum, kongre ve fuarlara katılıyoruz. Raporlar oluşturuyoruz. Mesleki eğitim, kadının işgücüne katılımı gibi konularda özgün çalışmalara imza atıyoruz.

TÜRKONFED olarak Türkiye’nin hem bölgesel hem sektörel anlamda en yaygın iş dünyası örgütü olma yolundaki çalışmalarımız da kararlılıkla devam ediyor. 26 kalkınma ajansı bölgesinde 26 bölgesel federasyon hedefiyle 2010 yılında başlayan Bölgesel ve Sektörel Genişleme ve Derinleşme Projemiz 2012 yılında da devam etti. FIRATSİFED ve DİCLESİFED, konfederasyonumuza katıldı. TÜRKONFED’in kurucu federasyonları arasında yer alan DASİFED yeniden yapılandı. Çukurova Kalkınma Ajansı sınırlarını kapsayacak şekilde ÇUKUROVASİFED kuruldu ve DASİFED’in kapsama alanı Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı sınırları oldu. Yapı Ürünleri Üreticileri Federasyonu da tekrar asil üyelerimiz arasına katıldı. Önümüzdeki dönemde beş yeni bölgesel federasyonumuzu daha TÜRKONFED çatısı altında toplayarak, genişleme projemize devam edeceğiz.

Bir yandan da stratejik sektörleri çatımız altında topluyoruz. Bölgesel ve sektörel federasyonlarımızın birarada bulunması sayesinde, iş dünya olarak Türkiye’nin 2023 büyüme ve ihracat hedeflerine en üst düzeyde ve verimli katkılar sağlayacağına inancımız tamdır.

Bölgesel ve Sektörel Genişleme ve Derinleşme Projemizi başarıyla yürüten koordinasyon komitemize huzurlarınızda teşekkür etmek isterim. Arkadaşlarımızın üstün çabaları ile son 2 yılda 102 dernekten 127 derneğe, 12 federasyondan 17 federasyona ulaştık. Hedefimiz, her ajans bölgesinde bir TÜRKONFED federasyonunun var olması; bu federasyonlarımızın iş dünyasının bağımsız kuruluşları olarak kalkınma ajansların doğal ortakları konumuna gelmesidir.

Yeri gelmişken, kalkınma ajanslarımıza da kısaca değinmek istiyorum. Yıllardır söylüyoruz, yine söyleyeceğiz, kalkınma ajansları arzu ettiğimiz  performanstan hala uzak. Bugün ajanslar, sadece para dağıtan, şirket ve STK’ların projelerine mali destekte bulunan kuruluşlar olarak algılanıyor. Halbuki ajanslar, bölge kalkınması için çok boyutlu bir şekilde çalışmalı. Bölgesine rekabet avantajı yaratabilecek işlere imza atmalı.

Konu kalkınma ajansları olunca söyleyecek çok sözüm var ama konuyu burada noktalayayım. Sizlere çalışmalarımızı kısaca özetlemeye çalıştım. Girişte dağıtılan faaliyet raporumuzu incelerseniz çalışmalarımız hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilirsiniz. Tabii, tüm bu faaliyetlerimizin gerçekleşmesinde genel sekreterlik çalışanlarımızın, koordinasyon komitesinin, basın danışmanlarımızın, ekonomi danışmanımızın, hukuk danışmanlarımızın rolü çok büyük. Kendilerine tüm yönetim kurulumuz adına teşekkür etmek isterim.

Değerli Konuklar,

Konuşmama son vermeden önce bir kez daha ve önemle tekrarlamak istiyorum ki; Türkiye son otuz yıldır daha düşük kalkınmaya ve daha düşük standartlı demokrasiye mahkûm oldu; enerjisini yok yere tüketti. Şimdi önümüzde demokrasiye ve ekonomiye ivme kazandırmak için uygun bir fırsat var. Bölgesel itibarımızı AB üyeliği ile pekiştirir ve uzlaşmaya dayalı yeni bir anayasa ile ülkenin önüne yeni ufuklar koyabilirsek Zafer Bakanımın tabiriyle Evelallah kimse bizi tutamaz ve çözüm süreci ekonomiyi de demokrasiyi de Evelallah uçurur.

Bu yüzden TÜRKONFED olarak barış için yapılanları sonuna kadar destekliyoruz. Siz değerli üyelerimizin desteğiyle Türkiye’nin demokratik ve kalkınmış bir ülke olması için tüm gücümüzü seferber ederek çalışmaya  devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle yoğun gündemlerine rağmen toplantımıza katılan ‘Bizim Bakanımız’ diye tabir ettiğimiz Sayın Zafer Çağlayan beyefendiye ve AB Bakanımız Sayın Egemen Bağış’a, bu bahar gününü bizlerle birlikte geçiren başta kadın delegelerimiz olmak üzere TÜRKONFED Ailesinin her ferdine, medya mensuplarına ve misafirlerimize çok teşekkür ediyorum.

 

Paylaş: