TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in VII. KOBİ ZİRVESİ Kapsamında Yaptığı Konuşma

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in VII. KOBİ ZİRVESİ Kapsamında Yaptığı Konuşma

Değerli başkanlar, Saygıdeğer basın mensupları, Değerli dinleyiciler,

Sözlerime hepinizi TÜRKONFED adına saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Üyelerinin % 95’I KOBİ olan TÜRKONFED, şeffaflık, bağımsızlık ve gönüllülük felsefesini ön plana alan bir sivil toplum kuruluşudur. TÜRKONFED olarak biz, üyelerimizi temsil edip, seslerini duyurma, problemlerini kamuoyuna mal etme, çözüm yolları önerme ve bu süreçte tarafsız kalma çabası içerisindeyiz.

Ben, 5 yıldır başkanlık görevini sürdürüyorum ve bu ayın sonundaki genel kurulda, görevimi bir yeni arkadaşıma devredeceğim. Beş yıllık başkanlık dönemimde çalışmalarımız, özellikle KOBİ kavramı çevresinde yapıldı.

Bu toplantıya katkıda bulunan Bakanımız, KOSGEB Başkanımız ve diğer değerli seçilmiş ve atanmış kişilerle çalışmalar yürüttük. Bir örnek olması açısından söylüyorum, yeni TTK’nun 1530. Maddesine bakınız: o maddenin çıkmasında, çorbada tuzumuz vardır. Çalışmalarımız sırasında yapıcı ve tarafsız tenkitlerimizi sürekli olarak yaptık, çoğu kez anlayış ile dinlendik, yön belirlemede katkıda bulunduk. Bu bağlamda özellikle bizleri dinleyip, düşüncelerimizi değerlendiren Sayın Sanayi Bakanımıza, KOSGEB başkanımız Mustafa Kaplan’a ve KOSGEB çalışanlarına şükranlarımızı sunuyorum.

Darısı, onlar gibi davranmayanların başına.

KOBİ zirvesinde sizlere KOBİ’lerin ülke ekonomisi, Ar-Ge, inovasyon, toplumsal barış, istihdam, mesleki eğitim ve sair açılardan önemini anlatmak için zaman kaybedecek değilim. Bu konuyu en az benim kadar biliyorsunuz. Ben de her kesimin yavaş da olsa bu konuyu anlamaya başladığını görmekten mutluluk duyuyorum. Ancak, bugün dahi KOBİ’leri küçümseyenlerin mevcudiyetini de unutmamalıyız. Onlara da konuşmamda bir not düşmüş olmak adına, ARGE ve İnovasyonda dünya birincisi ABD’ye odaklanmalarını, örneğin Silikon Vadisi felsefesini irdelemelerini, ya da mesela bilgisayar ve program üreten dev firmaların ARGE çalışmalarında KOBİ’lerden nasıl yararlandıklarını, Facebook, Google, Cisco, Intel, Microsoft, Mac gibi dev firmalarının geçmişini incelemelerini tavsiye edeceğim.

Bu gün konuşmamda, önemine gönülden inandığım KOBİ’lerimize önümüzdeki günlerin getirebileceği uluslararası tehditler ve fırsatların bazılarına odaklanmak istiyorum. KOBİ’lerin sorunları konusunda kendim de damdan düşmüş bir kişiyim ve sıkıntısını yüreğimde hissediyorum. Dolayısıyla genel konular yerine, spesifik, mikro bazda bazı noktalara  değineceğim ve önemsiz görünebilen ancak KOBİ’ler açısından çok önemli olan bazı detay konularda bir farkındalık yaratmaya çalışacağım.

2007 yılının sonunda başlayan global kriz dünyanın 1929’dan bu yana gördüğü en derin ve en uzun krizdi. Her krizde olduğu gibi, bu krizde de en zararlı çıkan kesim, doğal olarak KOBİ’ler oldu. KOBİ’ler, kriz döneminde düşen talebin yanı sıra ciddi bir maliyet baskısı altına da girdiler. O dönemde kurların düşük seyretmesi, ancak işçilik, enerji gibi çeşitli yurt içi girdi fiyatlarının sürekli artması sonucunda KOBİ’ler, ihracat pazarında ve döviz ile satmak durumunda oldukları bazı yurt içi ürünler açısından kar edemediler, hatta zarar ettiler, büyüyüp serpilemediler. Bu sıkıntılı süreçte yetişmiş insan güçlerini kaybetmemek için ciddi bir mücadele verdiler, bu mücadeleden çoğu kez mağlup ayrıldılar. Zaten finansman imkânları dar olan KOBİ’ler kriz sırasında krediye erişimde daha da zorlandılar. Yine de ilgili hükümet üyelerinin aldığı birçok tedbir sayesinde KOBİ’ler arasında daha güçlü olanların krizi hasarsız ya da az hasarla atlattığı gerçeğinin altını çizmek ve bu bağlamda Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek isterim.

Şimdi kriz koşulları artık yerini yeniden büyüme sürecine bırakmış durumda. Bugün artık geçmiş krizi unutup, büyüme sürecinde KOBİ’lerimizi güçlendirmenin yolunu arama günüdür. Hızla değişmekte olan global sanayi ve ticaret ortamını doğru okumalı, doğru yorumlamalı, istikametimizi akılcı yorumlara dayandırmalıyız. Acımasız global rekabet karşısında KOBİ’lerimizin çeşitli kesimlerin kısa vadeli menfaatleri çerçevesinde, bilerek ya da bilmeyerek haksız rekabete maruz bırakılarak zayıf düşmelerini, çökmelerini, yok olmalarını önlemek, bu konuda farkındalık yaratmak, KOBİ’leri desteklediği iddiası ile öne çıkan kurumların hepsinin ortak görevidir. Zaten bu iki günlük toplantı da bu yönde bir çaba değil midir?

Tabii ki bu görevi, serbest piyasa dediğimiz, ancak aslında özellikle haksız rekabet konusunda çok sıkı kuralları olan, olması gereken ortamda yapmamız gerektiğini de unutmadan yapmalıyız.

Peki, nedir bu tehditler?

Çok çeşitli olmakla ve vereceğim tekil örneklerle sınırlı olmamakla beraber, bazı tehditlerden bahsetmek istiyorum:

a)  Kanunlarımızdan kaynaklanan sorunlar:

Birçok kanunumuz, KOBİ’ler düşünülmeden hazırlanmış, bu kanunların KOBİ’leri güç durumda bırakıp bırakmayacağı irdelenmemiştir. Örneğin, 1999 yılında çıkmış olan bir kanun, çalışanlara 15 yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatlarını alıp ayrılma imkanını getirmiştir. Bu iyi niyetli yaklaşımın KOBİ’lere yansıması ise çok negatiftir.

Çalışan, keyfi bir kararla kıdem tazminatını alıp işi bırakabilmekte ve sonra örneğin bir rakip firmaya girerek KOBİ’nin çeşitli alanlardaki bilgi birikimini rakibe hediye edebilmektedir. Böylece örneğin Türkiye’de yeni yatırım yapan yabancı bir firma, bu kanunun yarattığı haksız rekabetten yararlanıp Türk KOBİ’lerinin deneyimli personelini kolayca transfer edebilmekte, KOBİ’mizin zayıflamasına vesile olabilmektedir.

Tabii, bu bahsettiğim sadece 1 sorunlu kanundur. Daha onlarca KOBİ’lerin aleyhine çalışan kanunumuz vardır. Kanun koyucunun, KOBİ’ler ile empati yapabilecek bir komisyon  oluşturması ve bu komisyonun bir taraftan mevcut hataları düzeltirken, diğer taraftan yeni kanunları KOBİ’ler açısından sorgulaması gerekir diye düşünüyorum.

b) Bir diğer tehdit, kendi ülkelerinde pazar daralması sonucu gözlerini bizim gibi büyüyen pazarlara yöneltmiş olan yabancı KOBİ’lerden gelmektedir.

AB ülkelerindeki birçok KOBİ, gerek büyüyen ve güven veren ekonomimiz, gerekse istikrarlı ortamımız sonucu ülkemize gelme çabası içindedir. Yabancı sermayenin ülkemize girmesini memnuniyetle karşılarken, bu akımın ülke KOBİ’lerine oluşturduğu tehditlerin doğru okunması ve yorumlanması gerekir.

Maddi açıdan güçlü yabancı KOBİ, giriş anında pazarda yapacağı ve haksız rekabet sonucunu doğuran çeşitli yaklaşımlarla, örneğin dampingli fiyatlarla zaten maddi zorluklarla boğuşan yerli KOBİ’nin daha da güç duruma düşmesine neden olabilir. Bu nedenle, “green field operation” yapmak isteyen yabancı KOBİ’lerin, küçük de olsa yerli bir KOBİ ile işbirliği yapmasını teşvik edecek tedbirler alınması, kanuni düzenlemeler getirilmesi uygun olacaktır.

c) Ülkemizde özellikle KOBİ’lere yönelik haksız rekabet ortamını engelleyen kanunlar yetersiz olduğundan, serbest piyasa ekonomisi uygulanıp kendi kısa dönem karlarını gözeten büyük firmaların, çoğu kez de devlet kuruluşlarının, belediyelerin, bilerek ya da bilmeyerek verdikleri zararlar söz konusudur.

Bir vur, bin ah dinle kase – i fağfurdan misali, doğru davrananları tenzih ederim, büyük  firmaların KOBİ’lere karşı güçlü pozisyonlarını kötüye kullandıkları örnekler saymakla bitmez.

Bu sıkıntı sadece ülkemizle de sınırlı değildir. Gelişmiş ülkelerdeki bazı tanıdığım KOBİ’ler de benzer şikayetleri sıkça dile getirirler. Büyük firmaların KOBİ’leri partner olarak görmekten ziyade kullanılıp atılacak, yerine hemen yenisi konacak kuruluşlar olarak görmeleri, aslında uzun vadede kendilerine de zarar vermektedir. Ancak, özellikle profesyonel yöneticilerin kısa vadeli vizyonları nedeniyle oluşan bu durumu engellemenin yolu, bu firmaların partnerleri olan KOBİ’ler ile uzun süreli çalışmalarını teşvik edici önlemlerdir. Örneğin, KOBİ partneri ile Ar-Ge çalışması yapan, inovasyon yapan, yeni ürün, makine, program, kalıp geliştiren ana sanayine bazı özel teşvikler uygulanabilir. 50 kişilik devamlı Ar-Ge personeli bulunan büyük firmalara üretim yapan KOBİ’lerin Ar-Ge personeline de benzer teşviklerin uygulanması gibi yaklaşımlar, KOBİ’lerde Ar-Ge ve inovasyonu teşvik edebilir. Aynı zamanda büyük firmaların KOBİ’leri suyu sıkılıp atılacak limon değil, partner olarak kabul etmelerine de vesile olabilir.

d) Ülkede faaliyetlerini sürdüren büyük yabancı firmaların satın almalarında milliyetçi gaileler güderek davranmaları:

Özellikle büyüyen otomotiv sanayimizde ana firmaların ülkemizde pazar büyümeye başlayınca tasarım gerektiren katma değeri yüksek, karlı ürünleri kendi ülkelerinin üreticilerine yönlendirmeleri, bizim firmalarımıza sadece fason üretim imkanı tanımaları, yerlileştirme hususunda yeterince hızlı davranmamaları, bir taraftan cari açığımızın artmasına, katma değerli ürünlerin yurt dışındaki firmalarca üretilmesine neden olurken, diğer taraftan gizli kapaklı da olsa ülkemiz KOBİ’lerine haksız rekabet anlamına gelmektedir.

e) Ülkemizde çeşitli sebeplerle konulmuş olan mecburi istihdam yasaları, devletin koyduğu çeşitli vergi ve harçlar, KOBİ’lerin belini büken finansman sorununu artırmaktadır.

50 kişilik bir firmanın, devletin koyduğu bu mecburi ödentiler sonucu 150.000 liraya varan yıllık masraf, birçok KOBİ için taşınması zor bir yüktür.

f) Büyük firmaların bir yaklaşımı da, ödeme sürelerini istedikleri gibi tayin etmeleri ve bunun sonucunda devletin KOBİ’lere verdiği çeşitli destekleri kendi potalarında eritmeleridir.

Yeni TTK’daki 1530 sayılı geç ödeme maddesi bu sorunu ortadan kaldırmak için konduysa da, henüz uygulama aşamasına uzun bir süre olduğundan, bu sorunun bugün devam ettiğini, büyük firmaların KOBİ’leri bir finansman kaynağı olarak kullandıkları açıktır. Son günlerde bir de  kurun yükselmesi dolayısıyla büyük firmaların küçüklere “kuru düşük bir seviyede sabitleyelim” mesajları göndermeleri, yine benzer şekilde, güçlü pozisyonlarını kötüye kullanma çabası değil de nedir?

Bu gibi konularda KOBİ’lerle empati yapabilecek, onların cılız yakarışlarını duyacak bir mekanizmanın kurulmasında KOSGEB’e ve Sanayi Bakanlığına görev düşüyor diye düşünüyorum.

Sonuç olarak, son günlerde rahatsız eden bazı konulardan bahsettim. Bıraksanız, daha çok konuşurum, ama monologu sürdürüp zamanınızı daha fazla almak yerine, mikro konuları soru cevap kısmında sohbet şeklinde sürdürmeyi tercih edeceğim.

Gelecek beş yıllık dönemde dünya ve bölge ekonomisindeki gelişmeler dikkate alındığında, KOBİ’lerimizin başarısı kritik önemde olacaktır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yıkılan tek adam idarelerinin yerini küreselleşmeye ve piyasa ekonomisine bağlı demokrasilere bırakabilecek olması, bu ülkelerle zaten sıkı ticari, ekonomik, kültürel ve tarihi ilişkileri olan Türkiyeli KOBİ’ler için önemli fırsatları barındırmaktadır. Bu fırsatlardan yararlanabilmek için KOBİ’lerin güçlenmesi, kurumsallaşmayı hızlandırması gerekmektedir.

Geçen aylarda yasalaşmış olan Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu da Türkiye’deki KOBİ’lerin kurumsallaşmasını teşvik edecektir. Ancak bu kanunlarda da KOBİ’lere haksız rekabet yapılmasını engelleyici maddelerin yeterli olmadığını söylemek isterim.

1500’ün üzerinde maddesi olan kanunun iki elin parmağına sığabilecek sayıdaki bazı sakıncalı maddelerinin özellikle şeffaflık adına konduğu ifade ediliyor. Ancak bu maddeler yüzünden birçok KOBİ’mizin haksız rekabet ve bilgi hırsızlığı ile karşı karşıya kalacağı hususunda endişelerimiz vardır.

KOBİ’lerin büyümelerinin, modernleşmelerinin, dünya pazarlarına açılmalarının önündeki en önemli engel uygun finansman imkânlarının azlığıdır.

Merkez Bankası’nın kredi hacmindeki aşırı genişlemenin finansal istikrarı riske atabileceği endişesini ihtiyatla onaylarken, KOBİ’lerin büyümek için krediye ihtiyaç duyduğunun da altını çizmek gerekir. Faiz oranlarının tarihsel olarak düşük seviyelere gelmiş olduğu göz önüne alındığında, finansal istikrarı da gözeterek KOBİ’lerin daha fazla kredi ve finansman imkânlarından yararlanabilmesini umuyoruz.

KOBİ’ler, uluslararası rekabet gücü açısından karşı karşıya oldukları başlıca konu olarak TL’nin değerini görmekteler. Döviz kurlarının piyasada belirleniyor olması, finansal krizler  karşısındaki temel sigortalardan bir tanesidir. Bu sigortadan vazgeçmeksizin Merkez Bankasının uygulamaya koyduğu yeni para politikası çerçevesinin hem finansal istikrarın korunması hem de TL’deki aşırı değerlenmenin önüne geçilmesi açısından önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.

Gelecek dönemin tüm KOBİ’lerimiz için yeni fırsatları barındırdığı inancı ile sözlerime son veriyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

 

Paylaş: