Celal Beysel'in Trabzon Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü Toplantısı Açılış Konuşması

Celal Beysel'in Trabzon Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü Toplantısı Açılış Konuşması

Sayın Valim, Değerli Bürokratlar,

Sayın Başkanlar, Sevgili iş insanları ve değerli basın mensupları

Bugün Trabzon’da sizlerin arasında olmaktan mutluluk ve gurur duyuyorum. Bu toplantıyı düzenlememize yardımcı olan OKASİFED Eski Başkanlarından TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcım Erdem Çenesiz’e ve Trabzon SİAD Başkanımız Zeyyat Kafkas’a teşekkür ederim. Ayrıca, bölgenin çeşitli illerinden bizler ile birlikte olabilmek için burada toplanmış olan çeşitli SİAD Başkan ve üyelerini de saygı ile selamlıyorum.

Biliyorsunuz TÜRKONFED’in 2010 yılındaki ilk Başkanlar Konseyi’ni Mayıs ayı başında Bandırma’da gerçekleştirdik. O toplantıda, bir yönetim kurulu kararımızı açıkladık. Bundan böyle, senede iki kez yaptığımız Başkanlar Konseylerine ek olarak TÜSİAD’la birlikte Anadolu’nun çeşitli kentlerinde toplantılar düzenleyeceğiz. Bu konuda bizlerle birlikte  hareket eden, bizleri destekleyen TÜSİAD’a, sayın başkanı Ümit Boyner nezdinde şükranlarımı sunuyorum.

Değerli konuklar,

Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü diye adlandırdığımız bu toplantıların gayesini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

-Ülke sathına yayılmış olan TÜRKONFED derneklerimizi ve federasyonlarımızı daha da güçlendirmek;

-Küresel krizin yaralarını sarma döneminde bölgesel farklılıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayacağına inandığımız Kalkınma Ajansları’nın çalışmalarına TÜRKONFED olarak nasıl katkıda bulunabileceğimizi irdelemek, bu konuda ziyaret ettiğimiz yörelerde farkındalık yaratmak.

Mayıs sonunda bu toplantılardan ilkini Gaziantep’te, TÜSİAD’la birlikte gerçekleştirdik. Gerek TÜSİAD Başkanı Sayın Ümit Boyner gerekse ben, bu toplantıdan son derece olumlu izlenimlerle ayrıldık ve katılımcıların da memnuniyetini hissettik. O toplantıda  aldığımız mesaj şuydu: Ülkenin kalkınma hamlesi ile sanayici ve işadamı olarak bizlerin kalkınma ve gelişme hamlesi, Kalkınma Ajansları ile aynı paydada buluşabilecek. Aynı zamanda üyelerimiz bu konuya katkı koymaya hazır. Bugünkü toplantımız sonunda da aynı düşüncelerle Doğu Karadeniz yöresinden ayrılacağımızı umuyoruz.

Sevgili dostlarım,

Geçen sene tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı krizin etkilerini azaltmaya başladığı bir döneme girdik. Ancak tedbiri elden bırakma yanlışlığına kapılmamalıyız Bugün Yunanistan, İspanya gibi AB ülkelerine bakınca görüyoruz ki Avrupa Birliği üyesi olmak, hatta Euro bölgesi ülkesi olmak bile, krizi kolay atlatmaya yetmiyor. Euro’nun düştüğü zafiyet, bu durumun açık göstergesi.

Buna karşılık görüyoruz ki kriz Çin ve Hindistan gibi bazı ülkeleri nispeten daha az etkilemiş.

Bu kriz sanki, eski düzenin bittiğinin, zengin batı ülkelerinin dünya ekonomisinden aldığı payın zaman içerisinde küçüleceğinin, dünyada yeni bir dengenin oluşacağının işareti oldu. IMF verilerine göre, 2000’li yıllarının başında gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisindeki payı %50’ydi.  Bazı  ekonomistler bu payın önümüzdeki on sene içinde %30’a gerileyeceğini öngörüyor. Böylesi bir rakamsal değişim, sadece dünya ekonomisinde değil, dünya siyasetinde de dengelerin değişeceği anlamına geliyor.

Dünyadaki bu yeni dengeler Türkiye’yi de ekonomik ve siyasi açıdan etkileyecek. Son zamanlarda yaşanan hassas gelişmelere bir kez daha dikkatinizi çekmek isterim. Mavi Marmara gemisinin yola çıkışıyla başlayan olaylar dizisi İsrail ve Türkiye arasında bir süre önce başlamış olan gerilimin daha da artmasına, buna karşılık, Türkiye’nin Ortadoğu halkları arasındaki popülaritesinin de her geçen gün yükselmesine neden oldu. Bu günlerde batı, Türkiye’de eksen kayması var mı yok mu diye tartışıyor, Türkiye’ye karşı  politikalarını gözden geçiriyorlar. Radikal görüşte olanlar Türk tarafını suçlarken, ılımlılar, AB ülkelerinin yıllardır Türkiye’ye karşı uyguladıkları ikircikli politika ile hata yapıp yapmadıklarını sorguluyorlar.

Her durunda kesin olan bir şey varsa, dünyada değişen güç dengeleri arasında Türkiye kendine yeni bir yer arıyor ve yeni roller üstlenmeye yönelik davranıyor. Bu oyunun riskli olduğunu, satranç tahtasının tavlaya benzemediğini, işi şansa bırakmadan, popülizme kaymadan, kitlelerin oylarına yönelik söylemler yerine uzun vadeli vizyon ile, akılcı tavır içinde olmamız gerektiğinin altını çizmek isterim. Evet, tarih, paradigma değişimi yapamadıkları için yeryüzünden silinen devletlerin hikayelerini anlatır. Ama unutmayalım, paradigma değiştirmek adına yanlış adımlar atıp çöken, yok olan devletler de az değildir. Bu gerçekleri, iktidarıyla, muhalefetiyle, asker sivil bürokratıyla, medyasıyla, STK’larıyla, sokaktaki adam ile herkes iyi değerlendirmelidir.

Değerli konuklar,

Türkiye 2001 yılından bu yana ekonomisini güçlendirmek doğrultusunda çok önemli kazanımlar elde etti. Bazı ekonomik reformların gerçekleştirilmesi, temel ekonomik rakamların da düzelmesiyle sonuçlandı. Eğer ülkemiz bu büyük krizi bu kadar az hasarla atlatabildiyse, bunda zamanında yapılmış reformların etkisi de çok büyüktür. Ancak maalesef ülke ekonomisinin belkemiğini oluşturan KOBİ’ler bu krizden büyük yaralar alarak çıktılar.

KOBİ’lerin yaralarını sarmak için atılacak adımlar bir başka sorunumuza, işsizlikle mücadele ve daha fazla istihdam yaratmaya da katkı sağlayacak. Sizlerin de basından izlediği gibi, hükümet bir istihdam stratejisi üzerinde çalışıyor. TÜRKONFED olarak biz, çeşitli vesilelerle bu stratejinin hazırlık aşamalarına katkı koyduk. Geçen hafta da bu stratejinin son aşaması ile ilgili görüşlerimizi bakanlarımıza bir rapor olarak ilettik. Özellikle genç ve kadın istihdamının teşvik edilmesi için kıdem tazminatı ve iş güvencesi yasalarında getirilebilecek esneklikler, mesleki eğitimin güçlendirilmesi ve KOBİ’lerin Ar-Ge ve istihdam kapasitelerinin geliştirilmesi konularında detaylı önerilerimizi sıraladık. İnanıyoruz ki oluşturulan yeni  strateji ile Türkiye önümüzdeki yıllarda istihdam yaratma kapasitesini artırmayı başaracaktır.

Yeni dönemde küresel dinamikler değişirken, Türkiye’de de ekonomi kendini yenileyecek, yeni sektörler önem kazanacak. Üretimde, tüketimde ve finansman mekanizmalarında meydana gelecek bu değişimler, ister istemez bizim şirketlerimizi de değişmeye zorlayacak. Bu değişim zaten çok uzun zamandır oluşması için çaba gösterdiğimiz önemli bir yapılanmayı, KOBİ’lerin yeniden yapılanmasını gündeme getirecek. Bu anlamda, kriz hayırlı bir dönüşüme yol açabilir. Tabii bizler işaretleri doğru okuyup, doğru hareket edersek.

Yeni dünya düzeninde doğru hareket edilmesine destek olmak adına yeni bir araştırma üzerinde çalışıyoruz. Biliyorsunuz Türkiye’de 26 kalkınma bölgesi belirlendi. Bu bölgelerin her birinde kurulmuş olan yerel Kalkınma Ajansları, bölgelerin nabzını daha iyi tutabilecek, dolayısıyla kaynakların ve teşviklerin çok daha bilinçli uygulanmasını, geçmişteki yanlışların tekrarlanmamasını sağlayacak. Araştırmamız, bu ajanslar ile iş dünyasının el ele çalışma olanaklarını irdeleyecek, kaynak tahsisinde hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiğini ayrıntılı olarak ortaya koyacak. Bu konuda değerli katkılarından dolayı Yönetim Kurulu üyelerimiz Süleyman Onatça ve Muharrem Yılmaz’a huzurunuzda teşekkür etmek isterim.

Kalkınma ajansları bölgelerarası gelişmişlik farklarını gidermek, az gelişmiş bölgelerin kalkınmasını sağlamak ve sürdürülebilir gelişmeyi sağlamak amacıyla oluşturuldu. Amaç, Avrupa Birliği’nin senelerdir başarıyla uyguladıkları bölgesel kalkınma politikalarının ülkemizde uygulanmasının sağlanmasıydı.

Bu Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu bir kurumdu ve biz TÜRKONFED olarak kurulduğumuz andan itibaren kalkınma ajanslarını gündemimize aldık ve kamuoyunun da gündeminde olmasını sağladık. Kalkınma ajanslarının kuruluşundan itibaren gördüğümüz eksiklikleri dile getirdik, ajansların güçlü kurumlar olması için çaba sarf ettik.

Dedik ki: Bu yapısıyla kalkınma ajanslarında devlet kurumlarının dengesiz temsili söz konusu. Bunun anlamı klasik merkeziyetçi yaklaşımın ajans yapılanmasında da sürdüğüdür. Oysa kalkınma ajansları tam da yerel dinamikleri harekete geçirmek üzere kurulmuştur. Yani kuruluş felsefesi, birçok açıdan kuruluş kanununa ters düşmektedir, bazı yeni düzenlemeler gerekmektedir.

Bu konudaki diğer eleştirilerimizi de şöyle sıralayabiliriz: Ajansların kuruluş çalışmaları arzu edilen hızda değildir. Ajansların kuruluş kanununda, bulunduğu bölgedeki üretimi dünya pazarlarına tanıtmak, bölgenin sosyo-ekonomik verilerini ortaya çıkarmak, yerli ve yabancı yatırımcıları çekmek için tanıtım çalışması yapmak gibi görevleri de vardır. Oysa bu yöndeki çalışmalar ikinci planda kalmaktadır. Ve son olarak da, kalkınma ajansları modelinin bir bölgesel gelişim politikası aracı olarak kullanımı konusunda Kalkınma Ajansı Yönetim  Kurulu üyeleri ve Kalkınma Kurulları içinde dahi bilgi eksikliği mevcuttur.

Bu yapıcı eleştirilerimizi daha önce de çeşitli platformlarda dile getirdik. Çeşitli temaslar sonucunda edindiğimiz izlenim, merkeziyetçi tavır yaklaşımının zaman içersinde giderileceği yönündeydi. Geçen hafta DPT Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yaman ve DPT Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürü Nahit Bingöl ile birlikte yaptığımız toplantıda da bu izlenimin gerçeğe dönüşmeye başladığını gördük.

Kuruluşlarından bu yana TÜRKONFED üyeleri olarak Kalkınma Ajansları’nda görev alarak, enerjimizi bu örgütlere aktarmayı önemli bir sorumluluk olarak gördük. Bugün çeşitli bölgelerdeki 38 derneğimiz 15 ajansın kalkınma kurulunda yer almaktadır.

Kakınma Ajansları ile ilgili raporumuzu 17 Aralık’ta Diyarbakır’da yapılacak zirvemizde kamuoyuna açıklayacağız. Çalışmamızın kalkınma ajansları için önemli bir kaynak olacağı inancındayız.

Bugünkü toplantımızın bölge kalkınmasına ve TÜRKONFED’in gelişmesine fayda sağlamasını diliyor, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Paylaş: