TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 4. Olağan Genel Kurul Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 4. Olağan Genel Kurul Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, 5 Nisan 2008 tarihinde TÜRKONFED'in 4. Olağan Genel Kurulu'nun açılış konuşmasını gerçekleştirdi.

Sayın Divan Başkanım, Değerli Başkanlar, Değerli Delegeler

TÜRKONFED Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyor, genel kurulumuza hoş geldiniz diyorum. 4. olağan genel kurulumuzda bir araya gelmekten dolayı çok mutlu ve gururluyum. Genç bir konfederasyon olmakla birlikte, platform olarak faaliyet gösterdiğimiz dönemleri de hesaba katarsak 10 yılı aşkın bir geçmişe sahibiz. Kuruluşumuzdan bu yana birçok konuda önemli aşamalar kat ettik. Ülkemizin bağımsız olmakla övünebilen, olaylara geniş perspektiften ve tarafsız gözlükle bakabilen, sözüne güvenilir, öncü gönüllü sivil toplum kuruluşlarından biri olma yolunda emin adımlarla ilerlediğimize inanıyorum. Bağımsızlığın verdiği hafiflik ve rahatlıkla, bağımsızlığın getirdiği dezavantajlara rağmen.

Konuşmamın başında, konfederasyon olarak bugün geldiğimiz noktayı kısaca özetlemek istiyorum. Geçen yılki genel kurulumuzda, bünyemizde 8 federasyon, 86 dernek ve yaklaşık 9000 iş insanı vardı. Bugün itibariyle ise, TÜRKONFED bünyesinde 9 federasyon, 95 dernek barındırıyoruz. 208 milyar dolarlık iş hacmine sahip, 1 milyonu aşkın kişiye istihdam sağlayan, 65 milyar dolardan fazla ihracat yapan 9600 iş insanını temsil ediyoruz.

İş dünyasının en büyük gönüllü sivil toplum örgütlerinden biri olarak, amacımız bölgesel ve sektörel potansiyelleri en iyi şekilde değerlendirerek, Türkiye’nin rekabet gücünün artmasını sağlamaktır. Bunu da en iyi şekilde yapabilmek için birçok yeni projeye ve işbirliğine imza atıyoruz.

Kısaca bu çalışmalarımızdan bahsetmem gerekirse, ilk olarak Akbank ile yaptığımız kurumsal sponsorluk işbirliğini dile getirmek istiyorum. Bu işbirliği sayesinde bu seneki olağan toplantılarımız Akbank sponsorluğunda gerçekleştirilecek

Bildiğiniz gibi SİAD’lar 1997’den beri her yıl seçilen bir konu üzerinde toplantılar yapmaya başladı. Konuyu ülkenin çeşitli yörelerinde demokratik ortamlarda tartıştı, bu çalışma her yılın sonunda bir rapor ile sonuçlandırıldı. Konfederasyon olarak devam ettirdiğimiz bu gelenek çerçevesinde, 2007 yılında Türk kadınının iş yaşamında karşılaştığı sorunları ele aldık. Bu konuda bir sempozyum ve 2 başkanlar konseyi toplantısı yaptık. Ankara’da kadın milletvekillerimizle bir toplantı düzenledik. Tüm bu çalışmalar ışığında değerli akademisyenlerin katkısıyla konuyla ilgili somut bulgu ve öneriler içeren bir rapor hazırladık. Raporu yıl sonundaki zirvemizden hemen önce açıkladık. Geçen yıllardaki raporlarımızda olduğu gibi bu rapor da TÜRKONFED’i bu konudaki başvuru mercii konumuna getirdi.

Bu yıl ele almaya karar verdiğimiz konu ile KOBİ’lerin gelişimine katkıda bulunacak politikalar geliştireceğimize inanıyoruz. Konu başlığımız “KOBİ’lerin Dönüşüm Mücadelesi: Küçük Firmaların Büyük Başarıları”. Bu çalışmayla; istihdam ve katma değer yaratan, bölgesel gelişmede etkin rol oynayan, ihracat başarısı gösteren, yeni teknolojiler kullanan KOBİ’lerin başarı öykülerini derlemeyi, analiz etmeyi ve başarılarının diğer  KOBİ’lere örnek olmasını amaçlıyoruz.

Projemizi Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erol Taymaz başkanlığında çok değerli bir akademisyen grubun katkısıyla gerçekleştireceğiz. Ayrıca, girişimciliği desteklemek amacıyla kurulmuş olan uluslararası sivil toplum kuruluşu ‘Endeavor’ ile de işbirliği yapacağız.

Proje ile ilgili detaylı bilgiler 24- 25 Nisan’da Şanlıurfa’da düzenlenecek Başkanlar Konseyi toplantımızda yer alacak.

Türkiye’de bugüne kadar benzeri yapılmamış bu projenin üyelerimizin % 95’ini oluşturan KOBİ’lere değerli katkısının olacağını düşünüyoruz. Bu firmaların rekabet gücünün öncelikle ülke çapında daha sonra da uluslararası pazarlarda artırılması için uygun olanakları yaratmış olacağız. Tüm bu çalışmalar ile oluşturulacak ve yıl sonunda kamuoyuna sunulacak raporun ise bundan böyle KOBİ’lerimizin gelişimi için referans oluşturacağına inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

TÜRKONFED ile ilgili gelişmeleri bu şekilde özetledikten sonra, izin verirseniz, biraz da  ülke gündemindeki son gelişmeleri değerlendirmek istiyorum.

Geçen yıldan bu yana hem siyasi hem de ekonomik gelişmelerin sonucunda bizleri yine zorlu bir dönemin beklediğini görüyoruz.

Yüksek cari açığa sahip ülke olarak, küresel krizden en çok etkilenme riski taşıyan ülkeler arasında yer alıyoruz. Örneğin, ihracatımızın önemli bir oranını AB ülkeleri ile gerçekleştiriyoruz. Ancak, krizden dolayı AB’deki talebin düşmesi, ülkemizdeki ihracatın da yavaşlamasına neden olacaktır. Bu durum ekonomik dengelerimizi değiştirebilir. 2007 yılı büyüme hızının 2001 yılından bu yana en düşük seviyeye gerileyerek yüzde 4,5 oranında gerçekleşmesi bunun ilk göstergelerinden biri sayılmalıdır.

Türkiye ekonomisi öyle bir noktaya geldi ki, biraz çaba ile, ekonomiyi gündemin başına taşımakla bu süreçten güçlenerek çıkmamız bile mümkün. Burada Türkiye’nin geçmişte yaşadığı krizlerden ve diğer ülkelerin deneyimlerinden dersler çıkarabilmesi çok önemli. Başlatılmış olan reform süreci mutlaka tamamlanmalıdır.

Yeri gelmişken, Sosyal Güvenlik yasa tasarısının da bu reformlar arasında çok önemli bir yeri olduğunu belirtmeliyim. Sosyal Güvenlik yasa tasarısı ülkenin geleceğine ve bir sonraki nesillerin menfaatine uygun şekilde düzenlenmelidir. Kısa dönemli siyasi tavizlerin, ülkemizi uzun dönemde sıkıntıya sokma potansiyelinin yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Bununla bağlantılı olarak değinmek istediğim bir diğer önemli konu ise istihdam paketi çalışmalarıdır. Çalışmalar dahilinde kadın istihdamına yönelik düzenlemelerin ‘ayrımcılık olur’ endişesiyle paketten çıkarılmasını çağdışı bir tutum olarak görüyoruz. Başta yabancı sermaye olmak üzere sıfırdan yatırım yapan yatırımcıların ve dolayısıyla istihdamın önünü açması bakımından, planlanan 5 puanlık prim indirimlerinin bir an önce netleştirilmesi gerektiğine de dikkat çekmek istiyoruz.

Bugüne kadar sürekli dile getirdik: Yeniden düşük büyüme hızı dönemlerine geri dönmemek için, gerekli önlemlerin alınması gereklidir. Türkiye ekonomisinin güçlenmesi için belirsizliklerle dolu bir sürece değil, yapısal reformların sürdürülmesine ihtiyaç vardır. 2008 yılını da bu açıdan kayıp bir yıl olarak görmek istemiyoruz.

Önemli bir başka konu da Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin uluslararası piyasalarda yarattığı olumlu algılamadan bir süredir yararlanamıyor olmasıdır. 2006’nın son çeyreğinden başlayarak bugüne kadar kâh AB’nin yersiz ve çifte standart sergileyen haksız tutumları yüzünden, kâh seçim süreci içerisinde muhalefetin popülist yaklaşımları nedeniyle, şimdi de siyasi gerilimin gündemi kaplamış olmasından dolayı, AB müzakere süreci Türkiye’nin gündeminden düşmüş durumda.

Müzakere sürecinde belirgin bir duraklamanın oluşmasının nedenlerinden birinin de gerekli demokratik reformların öncelikle ele alınmaması olduğu açıktır. Öte yandan mevcut siyasi gerilimin kimi sonuçlarının bu sürecin daha da aksamasına yol açabileceğine dair somut işaretler vardır. Ülkenin istisnasız tüm kurumlarının sorunlara bakarken bu boyutu da dikkate almaları ve Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden pozitif bir zemine oturtulması için çaba göstermeleri, başlıca temennilerimiz arasındadır.

Değerli üyelerimiz,

2007 seçim yılını arkamızda bıraktıktan sonra artık olağan gündeme dönmeyi umut ederken, ne yazık ki yeni bir dizi siyasal gerilimle yüzyüze geldik. Anayasanın tamamının çağdaş demokrasi felsefesiyle yeniden düzenlenmesi, tüm ülkenin arzu ettiği bir değişimdi. Ancak yıllardır ele alınması beklenen bu konu gündeme girdikten kısa süre hayal kırıklıklarını ardı ardına yaşamaya başladık. İktidar partisinin bu önemli konuyu ele alış tarzı ile muhalefetin  her yapılanı engelleme çabaları sonucunda hedefe ulaşma ümitlerimizi her geçen gün biraz daha yitirdik. En önemli konuymuş gibi her iki tarafça da pişirilip pişirilip önümüze konan türban sorunu, diğer konuları gölgeledi. Çağdaş bir anayasaya kavuşmamızın yolunun hala uzun olduğunu görmekten hiç de mutlu olmadık. Bu konudaki tarafsız düşüncelerimizi, bilimsel destek de alarak oluşturduk.

Arkasından gelen Kuzey Irak askeri harekatı sırasında iktidarla muhalefet arasında 1980 öncesini aratmayacak, askerimizi de siyasi tartışmaların içerisine çeken yakışıksız isnatlara şahit olduk. Tam fırtına dindi derken, Anayasanın bu defa sadece türban ile ilgili maddesinin değiştirilmesi teklifi yine gündemimizi sarstı. Hepimizi şaşırtan son şok, % 47 ile ülkeyi yönetme yetkisi almış olan AKP aleyhine açılan kapatma davası oldu.

Tüm bu sarsıntıların, ekonomik sorunların dünyanın en gelişmiş ülkelerini etkisi altına aldığı döneme denk gelmesi, iş hayatımız için ayrı bir sorun oldu.

Değerli üyelerimiz,

Bildiğiniz gibi, bazı değişikliklere uğramış olsa da temel çizgileri itibariyle Türkiye halen 82 Anayasası’na göre yönetilmektedir. Bu metinde bazı maddelerin evrensel demokratik normların dışında kalmış ve güncelliğini yitirmiş olduğu konusunda da yıllardır geniş bir konsensüs vardır. Özellikle de AKP’nin kapatılması yönünde açılan dava ile gündeme gelen siyasi partiler kanununun demokratik ve evrensel nitelik taşımadığı görülmektedir.

Hatırlayacaksınız, SİAD’lar olarak bu konunun iki boyutunu yıllar önce zirve konusu yapmıştık. İki ayrı zirvede, “Siyasette Reform” ve “Yargıda Reform” konularını işlemiş, raporlamıştık. Raporları tekrar gözden geçirdim ve gördüm ki yıllarca önce SİAD’lar tarafından ortaya konan ve çözüm önerisi getirilen sorunlar, hala güncel. Yani siyaset arenamız demokrasi ortamında çözüm üretme becerisine bir türlü erişemiyor.

Siyasetçilerimiz, olgun tartışma ile çözüm arayacağına, sonuç vermeyeceği aşikar, ülkeye, demokrasimize zarar veren kavga ortamını tercih ediyorlar.

Son günlerin en hassas tartışması hiç şüphesiz ki AKP aleyhine açılan Parti kapatma davasıdır. Her ne kadar hukuka saygı demokrasilerin olmazsa olmaz şartı ise de bu davanın açılmasına yol açan, izin veren hukuk sistemimizin demokrasimizi çağdaş görünümden, evrensel standartlardan uzaklaştırdığı gerçeğini de gözden kaçıramayız. Tabii ki bu görüşlerden hareketle mevcut hukuka bağlılığı ve yargıya saygıyı elden kaçıran davranışların da tasvip edilmesi mümkün değildir.

Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesi ve Anayasa Mahkemesi’nin bu iddianamenin usulüne uygun olduğu yolundaki kararı, muhakkak ki mevcut kanunlarımız çerçevesinde alınmış kararlardır ve tamamıyla kendi takdirleridir. Bunların hukuka uygunluğu, hukukçular tarafından tartışılabilir, ama yenisi yerine konana kadar mevcut hukuka saygı çağdaş demokrasilerde vatandaşların temel görevidir. Aksi taktirde kaos doğar.

Burada bizim gördüğümüz çıkış yolu, bir yandan yargıya güvenmek, hukukun üstünlüğünü, yargının saygınlığını her şeyin üzerinde tutmak, bir yandan da Türkiye’nin ihtiyacı olan kapsamlı Anayasa değişikliğini, yeni bir Anayasa yapmanın demokratik şekil şartlarına uyarak, geniş tabanlı ve yeterli süre verilmiş biçimde tartışarak şekillendirmektir.

Daha açık söylemek gerekirse, TÜRKONFED olarak çözüm önerimiz iktidarın sadece türban ya da parti kapatma konularına odaklanan cımbızlanmış değişikliklerden vazgeçerek sorunlara Anayasa metninin tümünü ele alan bir yaklaşım ile çözüm aramasıdır. Demokratik bir ülkede iktidarın krizleri kendinden saymadığı kesimlere meydan okuyarak aşma tavrı da muhalefetin doğru yanlış ayırt etme çabasını göstermeden her değişimi engelleme çabası da aynı ağırlıkta yanlıştır. TÜRKONFED olarak hem muhalefetin, hem de iktidarın uzlaşmaz tavrının yanlış olduğunu ve ülkeye zarar verdiğini düşünüyoruz.

Özetlemek gerekirse, tüm siyasi partiler ve toplumun tüm kesimleri sağduyu ile  hareket etmeli, her konudaki gerilim demokratik, olgun bir diyalog ile oluşturulacak demokratik bir anayasa ve çağdaş bir hukuk sistemi ile aşılmalıdır.

Dünya ekonomilerinin global krizin etkilerini gidermeye çalıştığı böyle bir dönemde, ülkemizde hala eksik demokrasimizin sorunlarıyla uğraşıyor olmamız bir talihsizliktir.

Değerli arkadaşlarım,

Sonuç olarak, Türkiye güçlü gelişme potansiyelini realize etme aşamasına gelmişken, son aylarda küresel bir krizin tehdidine maruz kalmıştır. Bu tek başına yeterince vahim bir durumken, biz şimdi bir de içeride devlet ve yönetim krizine dönüşme potansiyeli taşıyan büyük bir siyasal gerilim yaşıyoruz. Bu gerilimi hep birlikte sağduyu ve mutabakat içinde çözmezsek, kaybımız muhtemelen 2008 ile sınırlı kalmayacaktır.

TÜRKONFED, siyasal görüş ve parti ayrımı yapmaksızın, Türkiye’nin aydınlık geleceğine ve gelişmiş ülkeler arasında yer alma hedefine gönülden inanan iş insanları tarafından kurulmuş bir konfederasyondur. Bu özelliğimiz bizi bulunduğumuz her yerde, ülkenin siyasetler üstü hedeflerine ve gündemine büyük bir inandırıcılıkla dikkat çekme imkanını ve görevini vermektedir. Tüm arkadaşlarıma çağrım şudur: “Bulunduğunuz her yerde çevrenize Türkiye’nin ihtiyaçlarını, ideallerini ve hedeflerini hatırlatın. Gerilimin taşıyıcısı olmayın, önce demokrasi diyerek ve hukuk çizgisinden ayrılmadan, mutabakat zeminini oluşturmaya katkıda bulunmaya çalışın. Bunu yaparken de bilin ki, yalnız değilsiniz. Arkanızda yalnızca iş dünyası değil, çalışanlar ve toplumun sağduyu sahibi tüm kesimleri var. Şimdi birliktelik sergileyerek demokrasimizi çağdaşlaştırma, hukukumuzu demokratik raya oturtma  zamanıdır.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, genel kurulumuzun hepimiz için verimli geçmesini diliyorum.

Paylaş: