TÜRKONFED 3. Olağan Genel Kurul Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel Açılış Konuşması

TÜRKONFED 3. Olağan Genel Kurul Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in, 26 Mayıs 2007 tarihinde yaptığı ''TÜRKONFED 3. Olağan Genel Kurul'' Açılış Konuşması

Sayın Divan Başkanım, Sayın Federasyon Başkanları, Değerli Delegeler

TÜRKONFED’in 3. Olağan Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Kuruluşumuzdan bu yana ikinci kez seçimli bir genel kurulda bir araya geliyoruz. Genç bir konfederasyonuz ama hepinizin bildiği gibi, kuruluşumuz öncesinde SİAD’lar ve Sektörel Dernekler Platformları olarak on yıllık bir birlikteliğimiz ve birikimimiz var.

TÜRKONFED, bazı önemli özellikleri bir araya getirmesiyle, Türkiye’de benzeri olmayan bir kuruluştur. Kelimenin gerçek anlamıyla bağımsızdır. Finansal olarak da, siyasal olarak da dayandığı bir kuruluş, eğilim, odak yoktur. Üyesi federasyonlar ve bu federasyonlara bağlı dernekler kendi faaliyet ve görüşlerini oluşturmada bağımsızdırlar. Tabanda yer alan derneklerimizin üyeleri olan iş insanları, girişimciler, farklı sektörlerden, farklı bölgelerden ve farklı siyasi eğilimlerden gelirler. Bağlı oldukları dernek, federasyon ve konfederasyon, herhangi bir görüşü dikte etmez. Yalnızca uzlaşma yoluyla benimsenmiş görüşleri ortak görüş olarak kamuoyuna açıklar.

Bağımsızlığa, farklılıkların bir arada yaşamasına gösterilen bu özene karşılık TÜRKONFED, çizgisi, idealleri, hedefleri olan bir birlikteliktir. Girişim ve iş dünyasının burada toplanan temsilcileri, bu ortak idealleri bilerek ve onlara katılarak bu topluluktaki yerlerini almışlardır.

TÜRKONFED, en geniş çerçevesiyle Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yerini alması idealini benimsemiştir. Bu idealin gerçekleşmesi için Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini sağlama doğrultusunda gerçekleştirilen uyum çalışmalarını ve reform faaliyetlerini desteklemektedir. Bu idealin ortaya konması aynı zamanda piyasa ekonomisini bütün kurum ve kuralları ile etkin biçimde işleten, küreselleşmenin gereklerine uyum sağlayan, demokratik ve laik bir Türkiye için çalıştığımızın da ifade edilmesidir.

Belki bildiğiniz şeyleri tekrarlıyorum ancak öyle bir dönemden geçiyoruz ki, ilkelerimiz açısından iman tazelemeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Ülkelerin tarihlerinde böyle dönemler zaman zaman yaşanır. En temel konularda bile kafalar karışır, sapla saman birbirinden ayrılmaz olur. Böylesi durumlarda temel bakış açılarını insanın kendine sık sık hatırlatması ve kendini konumlandırdığı noktada sapasağlam durabilmesi normalde olduğundan çok daha fazla önem kazanır.

İşte Türkiye de böyle bir dönemden geçiyor sevgili arkadaşlarım. Birlikte düşünülmesi gereken demokrasi ve laiklik kavramları sanki karşıtmışlar gibi alternatif olarak, ya da öncelik meselesi olarak sunuluyor. Oysa ne demokrasi ne de laiklik, herhangi bir Türk vatandaşının öncelik vermekten vazgeçebileceği konulardır. Her ikisini de aynı oranda hak ediyoruz ve sonuna kadar da sahip çıkacağız.

Biz, yaklaşık 60 yıldır çok partili demokrasi ile yönetilmekte olan cumhuriyetimizin artık hiçbir uyarıya ihtiyacı olmadan kendi işleyişi içinde sağlıklı bir biçimde varlığını sürdürebileceğine inanıyoruz. Öte yandan demokrasinin tek yumurta ikizi olan laikliği de, vazgeçilmez bir değer olarak toplumca içimize sindirdiğimize aynı şekilde inanıyoruz.

Büyük kentlerde gerçekleştirilen ve katılımcı demokrasinin çağdaş örnekleri olan mitingler, bizim demokrasi ve laiklik anlayışımızın toplumun geniş kesimleri tarafından da paylaşıldığını gösterdi. Dahası, bu mitingler siyaset sahnesini etkilemeyi başararak, yıllardır gerçekleştirilemeyen birliklerin, işbirliklerinin yolunu açtı.

Ancak bu mitinglerde yapılan bazı konuşmalara da katılmadığımızı açıkça belirtmekte bir sakınca görmüyorum. AB üyeliği, Türkiye’nin Cumhuriyet’ten sonraki en önemli projesidir. Cumhuriyet ideallerini en mükemmel şekilde tamamlamaktadır, ileri götürmektedir. Bu projenin gündemden düşürülmesini talep eden söylemleri hiçbir surette benimsemediğimizi, bunun bir kafa karışıklığının ürünü olduğunu açıkça belirtmek ihtiyacını duyuyorum.

AB’ye uyum amacıyla gerçekleştirilen ekonomik ve hukuki reformlar, ülke kalkınmasında çok önemli roller oynamıştır ve oynamaya da devam edecektir. Bizim son yıllarda hükümete yönelik yaptığımız en büyük eleştirimiz reformların hızının kesilmekte olmasıydı. Şimdi ise hükümete muhalif kesimlerin bu konularda tereddüde düşmüş görüntüsünü hiçbir biçimde tasvip etmediğimizi belirtiyoruz.

Türkiye’nin son yıllarda gösterdiği ekonomik gelişmeler, bu reformlar ve siyasi istikrar sayesinde olmuştur. Enflasyon, büyüme hızı, kişi başına milli gelir gibi makro göstergeler bu reformlar sayesinde daha önce görmediğimiz oranlarda iyileşme içine girmiştir.

Değerli Başkanlar, değerli delegelerimiz,

Büyüme hızında son zamanlarda görülen yavaşlamanın, enflasyon ve faizlerin beklenenden yüksek gerçekleşmesinin, mali disiplinde gevşeme olduğu döneme denk gelmesi tesadüf değildir.

Yeni dönemde işbaşına gelecek olan hükümetin, bu mali disiplini güçlü bir şekilde yeniden tesis etmesi gerekecektir. Hiç kuşkusuz bu yeterli olmayacak, reformların tamamlanması ve özellikle tabanda etkisi hissedilecek şekilde derinleştirilmesi de zorunlu olacaktır.

Türkiye’nin yeni bir büyüme ve kalkınma stratejisine ihtiyacı vardır. Bu gerçeği biz de muhtelif vesilelerle dile getirdik. Umuyoruz ki sanayiyi ve tarımı ve özellikle KOBİ dünyasını bütünlük içinde ele alacak böyle bir stratejinin ipuçlarını önümüzdeki seçim döneminde partilerden duyma imkânımız olur. Böyle bir hazırlıkları yoksa da bizlerin onları bu doğrultuda zorlamamız gerekir.

Özellikle ekonominin yüzde 90’ını oluşturan KOBİ’lerin güçlendirilmesinin, ekonomik, siyasal ve sosyal istikrar açısından ne kadar önemli olduğunu siyaset yapmaya soyunanlara iyi anlatmamız gerekir.

Ekonomideki olumsuzluklardan en çok KOBİ kesimi etkileniyor. KOBİ dünyası büyük bir kısır döngünün içinde. KOBİ’ler, maliyet baskısı altında kısa vadeli perspektiflere, kurumsallaşmamış yapılara, düşük katma değerli üretime, kayıt dışına kaçışa mahkûm oluyorlar.

Mevcut kaynaklardan yararlanma kapasitesi zaten düşük olan KOBİ’ler, eğer güçlü bir  yapısal dönüşüm geçirmezlerse, BASEL II gibi kriterlerin de uygulanmaya başlanmasıyla iyice kıskaç içine girecekler. Kaynak yetersizliği ve kurumsallaşamama, teknoloji kullanımında ve yenileşimde zafiyete yol açıyor.

Bu noktada altını çizmemiz gereken bir konu da yabancı sermayedir. Türkiye’nin yabancı sermayeye ciddi biçimde ihtiyacı vardır.

Bu ihtiyaç, hem sıfırdan yatırım yaparak yeni istihdam alanları yaratması, hem ortaklıklar yoluyla özellikle KOBİ’lerde yapısal dönüşümü hızlandırması, hem de doğru stratejilerle farklı bölgelere çekilerek bölgesel kalkınmaya destek olması açısından kendini göstermektedir.

Hal böyleyken, bugün ülkemizde yabancı sermaye karşıtlığının bu ölçüde yüksek sesle ve yaygın biçimde ifade edilebilmesini ülkemiz açısından önemli bir sorun olarak görmekteyiz. Bunun dünya gerçeklerinden habersiz olmak ya da popülist hamasi söylemlerin arkasına gizlenip bilgi düzeyi düşük kesimlerden oy kapma yarışı olması dışında bir açıklaması olabileceğini düşünemiyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Konuşmamın başında da dediğim gibi tarihi günler yaşamaktayız. Çok açıktır ki, ülke yönetiminde testi çatlamıştır. İstikrarlı günlere kavuşmak için yapılacak tek şey, milli iradenin yeniden oluşmasını sağlayacak olan seçimlerin sağlıklı ve sağduyulu şekilde gerçekleştirilmesidir. Bu konuda iktidara da muhalefete de çok önemli sorumluluklar düşmektedir.

Biz TÜRKONFED çatısı altında toplanmış dernekler olarak toplumsal ve siyasi krizlerin aşılabilmesinde en önemli araç olarak gördüğümüz demokrasinin gelişebilmesi için, Siyasal Partiler Kanunu’nda ve seçim sisteminde mutlaka değişiklik gerektiğine inanıyoruz. Bunu ilk kez Türkiye SİAD Platformu’nun Bursa-Uludağ’da yapılan 2. Zirve’sinde enine boyuna tartışmıştık. O zaman sonuç bildirgemize yansıyan görüşler, Siyasi Partiler Kanunu’nda parti içi demokrasiyi mümkün kılacak değişikliklerin yapılması; seçim sisteminin dar bölgeli, nispi takviyeli ve iki turlu hale getirilerek, seçmenine hesap verebilme niteliğinde iktidarlar oluşturulması ve Cumhurbaşkanı’nın iki turlu seçimle halk tarafından seçilmesiydi.

Bugün aynı konuların yeniden tartışılmasına şiddetle ihtiyaç var. Aynı sonuçlara varır mıyız, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Türkiye’de siyasette meydana gelen tıkanıklığı aşmadan, ekonominin önünü açmamız mümkün olmayacaktır. Siyasetin tıkanıklığını aşmak için ise, siyasi sistemi bir bütün olarak daha demokratik bir zemine doğru taşıyacak değişiklikleri, sağlıklı ve kapsamlı biçimde tartışmalıyız. Değişikliklerin gereğine gönülden inanmakla birlikte, bu konuların toplumun tüm kesimlerince tartışılmadan ve adeta “oldubitti”ye getirilerek gündeme taşınması, desteklediğimiz bir tutum değildir.

Değerli arkadaşlarım,

Konfederasyon olarak kuruluşumuzdan bu yana çok önemli meseleleri gündeme getirdiğimize ve sizlerin adına takipçisi olduğumuza inanıyorum. Ama çok daha fazlasının yapılması gerektiğini de biliyorum.

Size öncelikle nereden nereye geldiğimizi simgelemesi açısından kuruluşumuzla ilgili bazı rakamlar vermek isterim.

2005 Nisan’ında TÜRKONFED adıyla basına ilk davetimizi verdiğimizde bünyemizde 6 federasyon, 60 dernek ve yaklaşık 7 bin iş insanı vardı.

Bugün geldiğimiz noktada ise 9 federasyon, 95 dernek ve 9 600 iş insanından bahsediyoruz. 185 milyar dolarlık iş hacmini, 1 milyonu aşkın istihdamı 55 milyar dolar ihracatı temsil ediyoruz. Üstelik büyümeye de devam ediyoruz. Son olarak aramıza, 9. federasyon olarak Ambalaj Dernekleri Federasyonu da katıldı. Bizimle aynı ilkeleri benimseyen, kendi alanına hakim, Türkiye’deki bütün sektörlerle iş ilişkisi içinde olan bu güçlü federasyonun aramıza katılmış olmasından büyük mutluluk duyuyor ve kendilerine hepiniz adına “hoş geldiniz” diyorum.

TÜRKONFED olarak bizim önemli bir özelliğimiz, sektör ve bölge örgütlerini aynı çatı altında toplayan tek örgüt olmamızdır. Bunun önemi ise, Türkiye’nin bugüne kadar ihmal ettiği bir anlayış olan “bölgesel coğrafyalarda sektörel öncelikler” konusunu kendi meselemiz olarak sahiplenmiş olmamızdır.

Bu yapılanmanın doğal sonucu olarak bölgesel kalkınma TÜRKONFED olarak öncelikli konularımızın başında gelmektedir. Gerek bölgeler bazında karşılaştırmalı sektör analizi ve sorunların tespiti çalışmalarını, gerekse Kalkınma Ajansları konusunda yürüttüğümüz çalışmaları bölgesel kalkınmanın ülkemiz açısından öneminin bilincinde olduğumuz için gerçekleştirdik. Organize Sanayi Bölgeleri yasa tasarısı ile ilgili mücadelemiz de bu önceliklerimizle uyumluydu. Bölgesel kalkınmada önemli bir rol üstlendiklerine inandığımız OSB’lerin gerçek sahipleri tarafından yönetilmesi bizim için son derece önemliydi.

Geçtiğimiz yıl içinde ülke gündemine taşıdığımız önemli sorunlardan biri de mesleki-teknik eğitim konusu oldu. Bu konuda sempozyum ve bağlantılı başkanlar konseyi toplantıları yaptık, politika ve finansman önerilerimizi 2 rapor ile açıkladık. Çalışmalarımızı katılımcı yöntemlerle, ancak ERG’nin ve diğer akademisyenlerin bilimsel desteğini alarak sürdürdük.

MEB, Çalışma Bakanlığı, DPT, Başbakanlık Müsteşarlığı, Dünya Bankası, Avrupa Komisyonu Eğitim Koordinatörlüğü ve YÖK yetkilileriyle sayısını unuttuğum çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılara konuşmacı veya davetli olarak katıldık. Bu çalışmaların neticesinde, ülkede bu konuda reform yapılmasındaki önemli aktörlerden biri TÜRKONFED olmuştur.

Benzer bir çalışmayı bu sene “İş Dünyasında Kadın” konusunda başlatmış bulunuyoruz. Amacımız, kadınların iş yaşamına entegrasyonunun hızlandırılmasına ve ekonomik güçler dengesi içinde yerlerini almalarına destek olmak ve aynı zamanda iş yaşamında  kadının yerinin AB normları seviyesine çıkarılmasını sağlamaktır.

TÜRKONFED olarak kadının iş dünyasındaki yerini güçlendirmenin yollarını aramak üzere konunun uzmanı olan akademisyenlerin desteğiyle bir rapor hazırlıyoruz. Bu konuda uzman 5 akademisyen tarafından hazırlanan raporumuz şu konulara çözüm önerileri getirecek.

 

-Kadının işgücüne katılımını kolaylaştıracak ve destekleyecek politika önerilerinin belirlenmesi,

-Kadının istihdam edilebilirliğinin artırılması,

-Kadınlar için farklı bölgelerde, bölgenin ihtiyaçlarına göre meslek edindirme girişimlerinin teşvik edilmesi ve desteklenmesi,

-Kadınların gerek mesleki eğitim gerekse üniversite eğitimi almalarına destek olacak mali ve teknik mekanizmaların oluşturulması,

-İşyerlerine eşit koşullarda başvuran kadın ve erkek elemanlar arasında pozitif ayrımcılık/kota mekanizmalarının çalıştırılması,

-İş kurmak isteyen kadınlara devlet ya da bankalar aracılığıyla düşük faizli/faizsiz kredi mekanizmalarının oluşturulması ve geliştirilmesi.

Gördüğünüz gibi, konularımızı dostlar alışverişte görsün mantığıyla ses getirecek bir konuyu sadece gündeme getirmiş olmak için değil, gerçek boyutlarıyla tartışmaya açmak ve sahiplenmek amacıyla mercek altına alıyoruz.

Her sene farklı bir konuyu ülke gündemine taşımaya bundan sonraki yıllarda da devam etmeliyiz. Bu konuların her birinin kendi üyelerimiz için ne kadar hayati önemi olduğunun bilincindeyiz. Öte yandan, üye federasyonlarımızın ve onların üyesi derneklerin gündelik sorunlarının çözümünde güçlü bir işbirliği zemini yaratmak üzere de bir çalışma başlatmış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

İçinde yaşadığımız ülke, içinden geçtiğimiz dönem, TÜRKONFED’i farklı konularda çalışan, gelişmelerin önünde giden ve onları belirleyen, beklenmedik durumlarda hızlı ama kapsamlı reaksiyon gösteren bir örgüt olmaya zorlamaktadır. Bu ancak, güçlü bir kadro, federasyonlarla gerçekleştirilecek kapsamlı işbirliği ve çok güçlü bir mali yapıyla mümkündür. Bu yapı ancak varlığınız ve desteğinizle kurulabilir. Evet, konfederasyonumuz henüz çok genç. Ama  uyumlu, istekli, bilinçli ve iddialıyız. Kaldı ki kısa görünen konfederasyon geçmişimizin gerisinde, onlarca yıldır bu konularda çalışan, tecrübelerini bizlere aktaran gönüllü derneklerimiz var. Tabii ki bir de ülke sanayisinin, iş camiasının sorunlarını halletmek için maddi ve manevi fedakarlıklar yapmaktan çekinmeyen üyelerimiz ve onların  temsilcileri sizler varsınız.

Türkiye bizden çok şey bekliyor.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, Genel Kurulumuzun verimli geçmesini dilerim.

Paylaş: