Celal Beysel'in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Yatırım Fırsatları ve Tarım Toplantısı Açılış Konuşması

Celal Beysel'in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Yatırım Fırsatları ve Tarım Toplantısı Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in, 24 Mayıs 2007 tarihinde Diyarbakır'da yaptığı ''Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Yatırım Fırsatları ve Tarım Toplantısı'' Açılış Konuşması.

Sayın Bakanım, değerli konuklar,

Bu önemli toplantıda sizlerle bir arada olduğum için çok mutluyum. “Doğu ve Güneydoğu’da Yatırım ve Tarım” konusu, Türkiye’de öncelikli tartışma konularından biri olması gerekirken, ülke gündemindeki diğer konular nedeniyle bir türlü hak ettiği seviyede tartışılamıyor. Bu nedenle böylesine önemli bir konu çerçevesindeki toplantıya ev sahipliği yaptığı için Başkan Şeyhmus Akbaş nezdinde DOGÜNSİFED’e teşekkürlerimi sunuyorum.

Ülkemizde bugünkü makroekonomik koşullar geçmişe kıyasla çok daha iyi durumdadır. Nitekim bu gelişme, artan yabancı sermaye girişinde de kendini gösterir. Ancak bu giriş, daha çok şirket satın  alma yoluyla olmuş, bu nedenle istihdam artışı üzerine etkisi sınırlı kalmıştır. Oysa Türkiye’nin genç nüfusuna iş alanları yaratmaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla yatırım ortamının daha da iyileştirilmesi, yabancı sermayenin Türkiye’de korkmadan yatırım yapabilmesinin sağlanması şarttır.

Yabancı yatırımların artırılmasında mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir sektör de tarımdır. Geniş tarım topraklarımızın ve tarımda çalışabilecek nüfusumuzun varlığı da bu sektörün yabancı yatırımlar için mutlaka çekici kılınması gerekliliğini ortaya koyar. Tarım Bakanımız Sayın Eker’in ve hükümetin dikkatlerini özellikle bu noktaya çekmek isterim.

Son beş yıllık dönemde, istikrarın sağlanması yönünde büyük mesafe kat edilmiş ve birçok iktisadi göstergede yadsınamayacak boyutta başarılar elde edilmiştir. Ancak, ulaştığımız seviyenin yeterli olmadığı ve önümüzde halen uzun bir yol olduğu da açıktır.

Daha açık söylemem gerekirse, rekabet halinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler de bu dönemde boş durmamış ve benzer başarılara imza atmıştır. Yani Türkiye henüz öne geçmiş durumda değildir. Son yıllarda giderek şiddetlenen küresel rekabet ortamında, ülkelerin ekonomik politikalarının temel hedeflerinde önemli değişimler yaşanmıştır. Hiç kuşkusuz, istikrarın devamı ve yapısal reform gerektiren alanlarındaki ilerlemeler her daim önemini koruyacaktır. Ancak, artık esas soru sürdürülebilir yüksek bir büyüme düzeyine nasıl ulaşılacağıdır.

İşte bölgesel kalkınma tam da bu noktada devreye girmektedir. Ulusal ölçekte iyi tasarlanmış büyüme stratejileri oluşturulmadan ekonomimize arzu ettiğimiz gelişme ivmesini kazandırmanın mümkün olmayacağı artık daha iyi anlaşılmıştır. Bunu sağlamanın yolu da, hiç kuşkusuz, yerel dinamiklerin harekete geçirilmesidir.

Günümüzde bölgesel kalkınmadaki vurgu, geri kalmış bölgelere dönük bir yeniden dağıtım ve teşvik sistemi oluşturulmasından ziyade, bölgelerin rekabet gücünün artırılması hedefine yöneliktir. Tasarlanacak politikaların, sağlanan kamusal hizmet ve ürünlerin kalitesinin artırılması yoluyla bölgenin cazibesinin topyekûn yükseltilmesi üzerine kurulması gerektiği anlaşılmıştır. Bugün gelinen noktada bölgesel kalkınmanın stratejik amacı, bölgenin hem nitelik hem de nicelik bakımından gelişimine ve yerel kaynakların etkin kullanımına yöneliktir.

Günümüz dünyasında yerel ekonomilerin önemi eskisine oranla daha artmış, yerel girişimciler dünya piyasalarıyla doğrudan ilişkiye geçebilir duruma gelmişlerdir. Yerel potansiyellerini iyi kullanarak göreli üstünlük taşıdıkları sektörlerde uzmanlaşma becerisini gösteren yöreler, önemli bir rekabet avantajı elde etmişlerdir. Türkiye’nin bölgesel kalkınmasını doğru biçimde gerçekleştirmesi durumunda, KOBİ’lerimizin her geçen gün bu avantajlardan daha çok yararlanması beklenmektedir.

Bildiğiniz gibi konfederasyonumuz, yapısı itibarıyla, büyümenin sektörel ve bölgesel stratejilerinin tasarlanması ve bu stratejilerin benimsenerek hayata geçirilmesi açılarından çok uygun  bir platformdur. Bu nedenle bölgesel kalkınma konusu, TÜRKONFED olarak çok önem verdiğimiz konuların başında geliyor.

TÜRKONFED, bu amaçla, bünyesindeki federasyonların bölgelerinde, bölge iş insanlarının katılımıyla, karşılaştırmalı sektörel üstünlükleri belirleyen ve bir gelecek tasarımı oluşturan çalışmalar yapmayı kararlaştırmıştır.

 

Bu araştırmaları her bölge bazında tamamladığımızda, bütün Türkiye’yi kapsayan bir analiz çalışması elde etmiş olacağız. Öyle ki bugüne kadar devlet tarafından bile böylesi bir çalışma, ülke genelinde yapılmamış durumda. Yani bu konuda öncü durumundayız. Üstelik bu çalışma sırasında sadece mevcut durumun tespiti ile kendimizi sınırlamıyoruz. Bölgedeki sektörlerin birbirleriyle karşılaştırılmaları sonunda, bölgenin geleceğinin tasarlanmasına ışık tutacak veriler de bu çalışmanın kapsamı içinde yer alıyor.

TÜRKONFED’i oluşturan federasyonların üye dernek başkanları ve uzmanların katılımı ile gerçekleştirilen bu çalışmalar, hiçbir zaman, eksiksiz olma ve bir reçete sunma iddiasında olmadı.  Daha çok, benzeri çalışmalarda ihmal edilen bir boyutu dikkate alıp, bölge ekonomisinin aktörlerinin yaklaşımlarını öne çıkararak, bölgesel kalkınma konusunda yapılacak tartışma, araştırma ve proje çalışmalarına bir zemin oluşturma amacını güttü.

Değerli konuklar,

TÜRKONFED olarak bu çalışmaların ilkini Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için gerçekleştirdik. Buna göre, tarım ve hayvancılık sektörünün bölgenin gelecek on yılda önder ve göreli üstünlük taşıyabilecek sektörü olarak öne çıktığı sonucuna ulaştık.

Burada bir parantez açarak sektörün dünyadaki ve Türkiye’deki konumuna kısaca değinmek  istiyorum. Tarım sektörü günümüz dünyasında, ülkelerin gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak hassas sektör olma özelliğini korumakta ve bu nedenle de yoğun müdahalelere maruz kalmaktadır.

Dünyada tarım ve tarımla ilişkili sektörlerin yapıları hızla değişmektedir. Uluslararası boyutta yaşanan bu gelişmeler sonucunda Türk tarımında da dönüşüm zorunlu hale gelmiştir. AB’ye üyelik perspektifinin de bu sürece dahil olmasıyla birlikte, bu dönüşüm ihtiyacı daha da şiddetlenmiştir.

Müzakere sürecinde karşılaşacağımız baskılardan birisi de yürürlükteki Gümrük Birliği anlaşmasının tarım ürünlerini de kapsayacak biçimde genişletilmesi olacaktır. Bugünkü koşullar altında bu durum, tarım ürünlerinin fiyatlarında önemli düşüşler yaşanması ve üreticinin refah düzeyinin azalması anlamına gelmektedir.

AB’nin Ortak Tarım Politikası’nın ileride nasıl bir biçim alacağı bugünden tam olarak kestirilemese bile, Türkiye’nin sınırları aşağı yukarı belli olan bu yapıya nasıl uyum sağlayacağını ve gelecekte nasıl bir tarım sektörü tasarladığını bilmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde, AB’ye tam üyeliğin gerçekleşmesi halinde üzerinde pazarlık yapılacak konular netlik kazanmamış olacaktır.

Saygıdeğer konuklar,

Konuşmamı, göreli üstünlükler çalışmamızın DOGÜNSİFED bölgesinde stratejik öneme sahip olan tarım ve hayvancılık sektörü için yapılması gerekenlere ilişkin ulaştığı sonuçları özetleyerek tamamlamak istiyorum. Buna göre, sektörün geliştirilmesi ve gelecek on yılda karşılaşılması olası sorunların çözülebilmesi için;

-   temel tarım ürünlerine doğrudan ürün desteği verilmesinin sürdürülmesi,

-   büyük tarım çiftliklerinin teşvik edilmesi,

-yerel ortama uygun ve özgün damızlık ırkların geliştirilmesi,

-yöreye özgü organik tarım ürünlerinin desteklenmesi gerekmektedir.

Tarım alanında yetki sahibi herkesin dikkatini bu dört maddeye çekmek isterim. Unutulmamalıdır ki, bu bulgulara yöre insanlarına sorarak, onların sorun ya da üstünlük olarak nitelendirdiği alanlar değerlendirilerek ulaşılmıştır. Bölgesel kalkınmanın özünde yerel bilgi olduğunu bir kez daha hatırlatır, beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Paylaş: