TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 10. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 10. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in, 8 Aralık 2006 tarihinde Adana'da yaptığı ''10. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi Açılış Konuşması''

Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım,

Federasyon ve derneklerimizin sevgili başkanları, üyeleri, Değerli basın mensupları,

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu TÜRKONFED adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.10. Zirvemize hoş geldiniz.

10 yıl önce, henüz resmi yapımıza kavuşmadan önce SİAD Zirvesi adı altında başlattığımız  bu toplantılar, o gün bugündür üç temel özelliğini koruyor.

Bunlardan birincisi her zirvenin başka bir ilde yapılması… Bu seneki zirvemize de Adana SİAD ev sahipliği yapıyor ve bizleri en iyi şekilde ağırlıyorlar. ADSİAD Yönetim Kurulu’na, üyelerine ve Başkanı Süleyman Onatça’ya TÜRKONFED adına en içten teşekkürlerimi sunarım.

Zirvelerimizin değişmeyen ikinci özelliği, her birinin Türkiye için önem taşıyan bir konuya ayrılması. Ele aldığımız konuyu yıl boyunca enine boyuna, demokratik ve katılımcı ortamlarda, bilimsel destek alarak tartışıyor, görüşler oluşturuyoruz. Daha sonra da önerilerimizi, ülke politikalarına sanayici ve işadamının gözlüğü ile yön vermek amacıyla, kamuoyuna ve ilgili kesimlere iletiyoruz.

Üçüncü özellik ise, ele aldığımız konu ile ilgili yıl içinde yaptığımız çalışmaların zirve toplantımızda son noktasına ulaşması. Yani seçtiğimiz temayı yıl içinde yapılan çeşitli çalışmalarla olgunlaştırıyor, pişiriyor, sonra da zirvede son rötuşlarını gerçekleştirerek kamuoyuna sunuyoruz. Örneğin, bu seneki temamız “Mesleki ve Teknik Eğitim.” Ekonomimizin bu yeni darboğazını aşabilmek için ne gibi politikalara ihtiyaç olduğunu bir yıldır tartışıyoruz. Bu konuda raporumuz hazırlandı, görüşlerimiz biraz sonra açıklayacağımız bildiriye yansıdı.

Kuşkusuz zirvelerimiz ayrıca dünya olaylarını hep birlikte gözden geçirdiğimiz, ülkemizdeki ekonomik ve siyasi gelişmeleri tartıştığımız bir forum olma özelliğini de taşıyor. Tüm başkanlarımız ve üyelerimiz için zamanımız nispetinde bir serbest kürsü oluşturmaya çalışıyoruz.

İzin verirseniz ben de önce bazı güncel gelişmelere ilişkin görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım,

İlginç bir dönemden geçiyoruz. Geçtiğimiz günlerde tüm dünyanın gözü yine Türkiye’deydi. Papa 16. Benedict’in ziyareti ile Avrupa Komisyonu’nun tavsiye kararının aynı günlere rastlaması Türkiye’yi dünya yayın organlarının ve yorumcularının ilgi odağı haline getirdi.

Biliyorsunuz, Papa’nın ziyareti öncesinde ülkeye neredeyse bir kriz havası hakim oldu. Tepkiler oluştu, protestolar yükseldi. Bir ara Papa’nın Başbakanımızla görüşemeyeceği söylentisi dahi dolaştı kamuoyunda. Sanki herkes bu ziyareti elinin tersiyle itiyordu. Ama bu tablo son anda öyle bir değişti ki, sonuçta Papa’nın Türkiye’yi ziyareti, İslam ve Hristiyan dünyasının arasındaki buzları eritme çabası olarak tarihe geçti.

Bu ziyaretten geriye, bizler için iki önemli ders kaldı:

Birincisi; En ağır krizi bile fırsata dönüştürmek mümkün. Yeter ki yeterince kıvrak ve önyargısız bir bakış açısına sahip olalım. Papa ziyareti de, son derece basit ama etkisi büyük bir-iki girişimle tüm dünyanın Türkiye’den olumlu söz edebildiği bir fırsata dönüştürüldü. Evet, maalesef her işi ancak “yumurta kapıya geldiğinde” doğru mecrasına sokabiliyoruz . Ama “işi son anda kurtarma” konusunda yeteneğimiz olduğu da açık.

İkinci ders şudur: Türkiye, iyi tasarlanmış stratejiler dahilinde yeterli bir iletişim ve kendini anlatma faaliyeti yürütebilse birçok kriz çok daha rahat atlatılabilir. Tepki göstermek, sırtını dönmek yerine, proaktif biçimde süreci yönlendirmek... Diyalog fırsatları yaratmak... İşte başarının sırrı...

Krizleri fırsata dönüştürmek ve sistematik bir iletişim faaliyeti yürütmek, AB ile olan ilişkilerimizin de kilit noktasını oluşturuyor.

Biliyorsunuz 3 gün sonra, AB Dışişleri Bakanları toplanacak ve Komisyon’un Türkiye aleyhine aldığı tavsiyeler görüşülüp karara bağlanacak. Sonra da AB Zirvesi toplanacak.

Biz TÜRKONFED olarak konuyla ilgili görüşlerimizi basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmıştık. Demiştik ki “Komisyona selam, yola devam”

Niye yola devam? Çünkü, Komisyon’un verdiği tavsiye kararı ne kadar ağır ve haksız olursa olsun, hukuki olarak Türkiye’nin tam üyelik perspektifini ortadan kaldırmıyor. Tamamen Avrupa’daki siyasi gelişmelerin kuyruğuna takılmış bir karar bu. İki hedefi var bu tavsiye kararının: Birincisi, Avrupa kamuoyuna güçlü ve popülist bir mesaj vermek, ikincisi de Türkiye’yi tam üyelik yolunda ya yavaşlatmak ya da “imtiyazlı ortaklık” türü bir seçeneğe  razı etmek. O zaman bu oyuna gelmeden hazırlıklarımızı devam ettirir, uyum faaliyetlerimizi kesintisiz sürdürürsek, tıkanan kanallar açıldığında AB yolumuzda ilerleyebiliriz.

Tabii bu tavsiye kararının siyasi bir karara dönüşmesini engeller, içeriğinin yumuşatılmasını sağlayabilirsek veya limanların açılması konusunu içimize sinecek şekilde çözebilirsek, sürecin rengi birden bire değişebilir.

Değerli arkadaşlarım,

Kurulduğumuz günden bu yana TÜRKONFED olarak sorumluluk ve ilgi alanımıza giren konularda önemli çalışmalar gerçekleştirdik.

Bildiğiniz gibi her Başkanlar Konseyi toplantısı öncesi yapılan Karşılaştırmalı Sektör Analizi

- Sorunların ve Göreli Üstünlüklerin Tespiti araştırmalarını sürdürüyoruz.

Ayrıca geçtiğimiz yıl Türkiye’nin farklı bölge ve kentlerinde, AB ile ilgili olarak bilgilendirme ve uluslararası fonlardan yararlanma konularında toplantılar düzenledik. Önceki yıl Kalkınma Ajansları yasa tasarısının, bu yıl da Organize Sanayi Bölgeleri yasa tasarısının doğru bir biçimde oluşturulması için önemli çabalar sarf ettik. Her iki tasarıda da gönüllü sivil katılım, demokrasi, bürokratik bakış açılarının terk edilmesi için mücadele ettik, bürokratik bakış açısının terk edilmesini telkin ettik.

Yine güçlü bir şekilde sahiplendiğimiz, yıl içinde çeşitli çalışmalar gerçekleştirdiğimiz “Mesleki Teknik Eğitim” konusunu bu yılki zirvemizin de ana teması olarak belirledik.

Neden bu konu çok önemlidir diyoruz? Çünkü:

 

1. KOBİ’lerin en temel ihtiyaçlarından birisi nitelikli ara elemandır ve bunu karşılamanın yolu, kaliteli bir mesleki teknik eğitimdir.

2. Mesleki teknik eğitim ülkemizdeki işsizlik oranını aşağılara çekme potansiyeline sahiptir. Çünkü bu eğitimi gereğince görenlerin iş bulma imkanları, düz liselere ve hatta üniversitelere göre dahi yüksek olabilmektedir.

3. Mesleki teknik eğitim ülkemizin AB karşısındaki en önemli kozu olan genç nüfusun, eğitimli ve nitelikli olmasını ve bunun gerçek bir avantaja dönüşmesini sağlayacaktır.

Mesleki teknik eğitimde yapılmak istenen reformların başarılı olabilmesinin yolu, hükümet, bürokrasi, eğitim dünyası, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinden geçiyor. Bu ayaklardan birinin eksik kalması, alınan kararların dayandırılacağı zeminin sağlam olmamasıyla sonuçlanır.

Bunun çok çarpıcı bir örneğini geçtiğimiz günlerde toplanan Milli Eğitim Şurası’nın meslek liseleri ile ilgili olarak aldığı tavsiye kararında gördük. Önce katsayılarla ilgiliymiş gibi başlayan tavsiyelerin hedefinin, imam hatip liselilerin üniversiteye girişini kolaylaştırmak olduğu imajı ön plana çıktı ve birçok tepkiye neden oldu.

Bu ülkede ne zaman mesleki eğitimle ilgili bir adım atılmaya çalışılsa İHL’ler duvarına toslamak ne kadar hüzün verici bir durumdur, sevgili arkadaşlarım.

Ne acıdır ki biz sanayici ve işadamları olarak üretimin ve verimliliğin çok önemli bir unsuru olan mesleki teknik eğitime imam hatip liseleri tartışmalarının içine çekileceğimiz endişesiyle yeterince odaklanamıyoruz.

Bırakın TÜRKONFED Başkanlığını, ben bir vatandaş olarak bu durumdan son derece rahatsızım. Teknik bir meslek sahibi olup rekabet ortamında çalışan iş dünyasına ara eleman yetiştirme amacını güden bir eğitim felsefesinin din eğitimiyle aynı platformda tartışılmasının Türkiye’ye zarar verdiği anlaşılmalıdır artık. Genç evlatlarımızı “ne iş olursa yaparız abi” felsefesinden kurtarmak için bu iki konunun birbirinden ayrılarak tartışılması gerektiği çok açık. Biz, toplumun din eğitimi ihtiyacı da gözardı edilmeden, imam hatip liselerinin, sadece din adamı yetiştirmek üzere, özel bir statüde değerlendirilmesini öneriyoruz. Bu konunun eğitimin geneline ilişkin tartışmaları, alınacak sağduyulu kararları yolundan saptırmamasını diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

Şimdi sizlere kısaca TÜRKONFED olarak mesleki eğitimin altyapısını geliştirmek ve yaygınlaştırmak konusunda yaptığımızı çalışmaları anlatmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi eğitimle ilgili böylesine önemli bir konuya girmeye karar verdiğimizde, bu konuda uzman olan Eğitim Reformu Girişimi ile bir işbirliği oluşturduk. Bu kararımızın ne kadar yerinde olduğunu bugüne kadarki çalışmalarımızda gördük. ERG’ye huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

İlk    etkinliğimiz    kurucu    başkanımız    Enis    Özsaruhan    döneminde       gerçekleştirilen “Sürdürülebilir Büyüme İçin Eğitime Acil Müdahale” başlıklı   sempozyumdu.

Sempozyumda, Eğitim Reformu Girişimi tarafından hazırlanan “Beceriler, Yeterlilikler ve Meslek Eğitimi: Politika Analizi ve Öneriler” rapor taslağı tartışıldı. Ayrıca, özel sektörün gerçekleştirdiği başarılı meslek eğitimi örnekleri kamuoyuyla paylaşıldı..

Mesleki eğitim konusundaki çalışmalarımız kamuoyunda büyük ilgi gördü. Çünkü herkes bu soruna çözüm için bir arayış içindeydi. Bu doğal, çünkü mesleki ve teknik liseler ile meslek yüksekokullarında ciddi kalite sorunları var. Meslek eğitimi bugünkü yapısıyla hizmet, sanayi ve tarım sektörlerinin ara eleman ihtiyacına cevap veremiyor. Özellikle ortaöğretimde öğrenciler çeşitli nedenlerle meslek eğitimini tercih etmiyorlar. Bu durumun değiştirilmesi gerektiği üzerine normalde ülkemizde az rastlanan bir görüş birliği var.

Sempozyum sonrasındaki süreçte görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı sürdürdük. Konuyu Milli Eğitim Bakanlığı’na ve Meclis’e taşıdık. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği ile uygulama planında neler yapılabileceğini tartıştık. Trabzon’daki Başkanlar Konseyi’nde de bu konuyu ele aldık. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ü Bursa’da düzenlenen bir toplantıda bir araya getirdik, meslek eğitiminin en yetkili kişilerini sanayicimizle buluşturduk, sorunlarımızı paylaştık. Bu çabalarımızın konuyla ilgili diğer bazı sivil toplum örgütlerinin benzer çalışmalarıyla desteklendiğini memnuniyetle gördük. Kısacası yuvarlamaya başladığımız kartopu  her gün biraz daha büyüyor.

Sempozyumda ilk taslağını tartıştığımız rapor, demokratik, katılımcı tartışmaların katkılarını da barındıracak şekilde son haline getirildi ve çeşitli kesimlerle paylaşılmaya başlandı. Raporumuz eline ulaşmayanlar burada temin edebilirler.

Mesleki eğitimin düzeltilmesi için öneriler geliştirmek her ne kadar işin özünü oluşturuyorsa da, bu yeterli değil tabii. Çünkü ardından şu soru geliyor akıllara. Peki bu öneriler hangi bütçe ile yapılacak? Biz mesleki teknik eğitimin kalite ve kapasitesinin artırılmasını önerirken, mevcut kaynak düzeyi ile bunu gerçekleştirmenin zorluğunun bilincindeydik. Ve bu konuyla ilgili akademik bir araştırma yapıldıktan sonra önerilerimizin kamuoyuna sunulması gerektiğine inanıyorduk. Zirvemizin öğleden sonraki bölümünde sizlere sunacağımız ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hakan Yılmaz tarafından hazırlanan “Beceriler, Yeterlilikler ve Meslek Eğitimi: Mali Analiz ve Finansman Önerileri” adlı raporumuz da bu konudaki tartışmayı başlatmaya yönelik.

Daha sonra detayları ile tartışılacağı için burada anlatmayacağım finansman önerilerimiz arasında işsizlik sigortası fonu kaynaklarının kullanılması, bakanlığın özel sektör ve yerel kamu kurumlarıyla işbirliğini geliştirerek kaynak yaratma kapasitesini geliştirmesi, mesleki eğitim veren kurumların sanayi ile aralarındaki ilişkinin güçlendirilmesi ve Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) kaynaklarının mesleki eğitimin geliştirilmesine yönelik kullanması gibi konular var. Bu politikaların gerektiği gibi değerlendirilebilmesi ve somutlaştırılabilmesi için, zirve sonrasında da çalışmalarımızı sürdüreceğimizi bilmenizi isterim.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye bir değişim süreci içinde. Bu değişimi AB’ye tam üyelik hedefi çerçevesinde gerçekleştirmeyi ülke olarak hedefledik. Bu sürecin kendi iç sorunları ne olursa olsun, belirlediğimiz yolda ilerlemek, gelişmişlik çizgimizi yükseltecektir. Bu yüzden reformlarımızı kesintisiz sürdürmek zorundayız.

Eğitim en önemli reform alanlarımızdan biridir. Genç nüfusumuzu kalifiye işgücüne dönüştürmezsek avantaj sandığımız gençliğimiz, dezavantaja dönüşecektir. Bunun  için  meslek eğitimini yeni bir bakış açısıyla ve sanayi işbirliğini en üst düzeye çıkararak ele almamız gerekir. Tekrar vurgulamak istiyorum: Bu hayati süreçte tökezlememek için din eğitimini, meslek eğitiminden ayırmak gerekir. Din eğitimine, onu kendi mantığı içinde değerlendirerek gereken önemi tabii ki verelim. Ama meslek eğitiminin arkasına gizleyerek, mesleki teknik eğitimin ve Türkiye’nin geleceğine köstek olmasına da izin vermeyelim.

Hepinize saygılar sunar, başarılı bir zirve geçirmenizi dilerim.

 

Paylaş: