Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.05.2022 tarih ve 2020/8509 E. 2022/3996 K. sayılı kararı, hem eserin alametleri ve eserlerin sahibinin hususiyetini taşıması hususlarının incelenmesi açısından hem de Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda özellikle sinema eserlerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler bakımından son derece yol gösterici ve açıklayıcı bir karar olmuştur.
Eserin Sahibinin Hususiyetini Taşıması - Selvi Boylum Al Yazmalım
A. Olayın Özeti
Karara konu dava; 1977 yapımı “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filminin senaristi tarafından açılmış olup davacı, “Kırmızı Eşarp” isimli eserden esinlenilerek, bağımsız bir işleme eser olarak oluşturduğu filmin senaryosunda yer alan “Sevgi Emektir” sloganının, kendisinden hiçbir izin veya onay alınmaksızın davalı bankanın reklam filminin içinde kullanması sebebiyle, davacının senaryo üzerindeki eser sahipliğinden doğan haklarının ihlali ve haksız rekabete dayalı maddi ve manevi tazminat istemleriyle açılmıştır.
Davalı ise savunmasını, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filminin senaryosunun Ünlü Kırgız edebiyatçı Aytmatov'un, anonim sayılabilecek Çin masalından esinlenerek kaleme aldığı “Selvi Boylum” adlı hikayesinden esinlenmesi sebebiyle tamamen özgün olmamasına, filmin 1995 yılı öncesinde yapılması sebebiyle, film üzerindeki tüm hakların yapımcıya ait olup, esere ilişkin kullanım haklarınım mali hak sahibi olan kişilerden usulüne uygun olarak satın alınmasına dayandırmıştır.
B. Yerel Mahkeme Kararı
İlk Derece Mahkemesi; hak sahipliği bakımından davaya konu sinema filminin 1995 yılından önce yapılmış olması sebebiyle, FSEK 8. maddesinin ilk halinin[1] dikkate alınacağını ve buna istinaden filmi imal ettiren yapımcının eser sahibi sayılacağını, davacının ise senaryo ve film 12.06.1995 tarihinden önce meydana getirildiğinden bahisle söz konusu eserlerde mali bir hakkının bulunmayacağına hükmetmiştir. Bunun yanı sıra Mahkeme senaryonun Aytmatov’un romandan uyarlandığını, davacının senaryo üzerinde hak iddiasında bulunulabileceği tek bölümün davacının hususiyet anlamında senaryoya katkısı olabileceğini de değerlendirmiştir.
Bu kapsamda İlk Derece Mahkemesi, filmin görüntülerinin davalı bankanın reklam filminde kullanılabilmesi için eser sahibi olarak kabul edilen yapımcı firmadan yazılı izin alması, dosyada yer alan hak devir belgesine göre mali hakların hukuka uygun olarak davalıya devredilmesi gerekçeleri ile davacının maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar vermiştir.
C. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesi kararının hak sahipliğine ilişkin tespitleri ile aynı yönde hüküm kurarak, 5846 sayılı FSEK Ek 2. maddesinin açık hükmü[2] gereği FSEK 8. maddesinin ilk halinin dikkate alınması gerektiğini ifade ederek davacının sinema eserleri yönünden senaryo yazarı olarak FSEK’ten doğan bir hak talebinde bulunamayacağını savunmuştur.
Bununla beraber Mahkeme, dosyada alınan birinci ve ikinci bilirkişi raporunda “Sevgi Emektir” sözünün filmin mottosu olması sebebiyle filmle özdeşleştiği ve eser olarak korunması gerektiği beyan edilmesine rağmen, bu sözün geçtiği sahnedeki diğer unsurlar ve icracı sanatçıların yetenekleri ile etkileyici bir hale geldiğini belirtmiş ve toplumda herkes tarafından kullanılan bir ifade olarak davacının hususiyetini taşımadığı sonucuna varmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesi, davacının tüm mali haklarını da devrettiği de tespit edildiğinden İlk Derece Mahkemesinin davanın reddi kararının sonuç itibarı ile yerinde olduğuna, davacının FSEK Ek 2. maddesi gereğince senaryodan kaynaklanan haklarına dayalı talepte bulunamayacağı, davacının "Sevgi Emektir" sözü üzerinde senaryodan ayrı telif hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, mahkemenin kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın düzeltilmiş gerekçe ile reddine hükmetmiştir.
D. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Kararı
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, kararı kapsamında öncelikle davacının senaryo yazarı olarak hak sahipliğine ilişkin tartışmaları açıklığa kavuşturmuştur.
Bu kapsamda Yüksek Mahkeme; 07.06.1995 tarih ve 4110 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde yaratılan sinema eserlerinde eser sahibinin yapımcı olduğunu kabul etmekle beraber, bu hükmün somut olay bakımından uygulanabilirliği olmadığını, zira senaryo eseri sahiplerinin 4110 sayılı Kanun öncesinde de sonrasında da eser sahibi olarak kabul edildiğini vurgulamıştır. Yine aynı fıkranın Anayasa Mahkemesi tarafından 29.12.2011 tarih ve 2010/73 E. – 2011/176 K. sayılı kararı ile “diyalog yazarı [ve animatörler]” yönünden iptali sebebiyle diyalog yazarlarının, 1995 öncesinde yapılan filmler yönünden de hak sahibi olduğunun da altı çizilmiştir. Bu kapsamda hem Yerel Mahkeme hem de Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, davacının bir işleme eser olarak yazmış olduğu senaryodan doğan haklarını ileri süremeyeceğine ilişkin gerekçe hatalı bulunmuştur.
Bunu takiben Yüksek Mahkeme, taraflar arasında mali hakların devrine ilişkin sözleşmenin niteliğini ve bu kapsamda yapılan hak devrinin geçerliliğini de incelemiştir.
Bu noktada yine eser sahipliğine ilişkin tüm koruma süreleri günümüzde FSEK md. 27 kapsamında eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl (tüzel kişiler için aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl) olarak düzenlenmişken, 4110 sayılı Kanun öncesinde eser sahipliğinden doğan hakların koruması süresinin eser sahibinin ölümünden itibaren 50 yıl, FSEK 29. maddenin kaldırılmış olan hükmü gereği ise sinema eserleri için koruma süresinin aleniyet tarihinden itibaren 20 yıl olduğu hatırlatılmalıdır.
Bu doğrultuda film yapımcısı ile senaryo eseri arasında ilgili filmin yapımı ve senaryonun kullanımı için bir sözleşme yapıldığı konusunda bir tartışma bulunmasa da 1978 yılında çekilen bir filmin koruma süresinin FSEK kapsamında aleniyet tarihinden itibaren 20 yıl olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu sözleşmenin daha sonraki dönemi kapsayamayacağı, senaryo yazarının da mali haklarını en fazla 20 yıl için yapımcılara devrettiği Yüksek Mahkemece isabetle tespit edilmiştir. Bu kapsamda senaryodan doğan hakları bütünüyle devralmamış olan sinema eseri sahiplerinin, uzatılan süreler kapsamında sinema eserlerinden doğan haklarını kullanmak için senaryo sahipleri ile yeniden sözleşme yapmaları önerilmektedir.
Bir başka tartışılan husus ise, 1978 yılında filmin yapımı ve senaryonun kullanımına ilişkin imzalanan sözleşmenin hangi hakların devrini kapsadığıdır. Zira FSEK md. 52[3] uyarınca ayrı ayrı ve yazılı olarak gösterilmediği sürece bir mali hakkın devri geçerli olmayacaktır. Dolayısıyla, somut olayda imzalanan sözleşmenin ancak senaryonun sinema gösterimleri kullanımı bakımından geçerli olduğu, davalı tarafından senaryo eserinin bir reklam filminde kullanımı için yazılı bir izin alınmadığı da isabetle tespit edilmiştir.
Yüksek Mahkeme son olarak, uyuşmazlıktaki en tartışmalı nokta olan hususiyet konusunu irdelemiştir. Hususiyet konusunda Yüksek Mahkeme şu değerlendirmeyi yapmıştır: “’Bir eserdeki “sahibinin hususiyetini yansıtma”, yani orijinallik unsuru, o eser bir başkası tarafından meydana getirilseydi aynı şekilde ve özellikte yapılmayacak olmasında gizlidir. Senaryo eserleri yönünden hususiyeti, aynı ana kurgudan yola çıkılarak roman/senaryo yazan kişinin işlediği olaylar örgüsü, yaratılan karakter ve tiplemeler ile o karakterlere yüklenen aksiyon ve repliklerden yola çıkılarak eserin bütünü itibariyle oluşturduğu genel izlenim ve bıraktığı intibada aramak gerekir.’’
Bu kapsamda, eserinin sahibinin hususiyetini yansıtması için, eserin her bir unsurunda veya cümlesinde özgünlük aranmayacağı, bu unsurların bir araya gelerek bütün itibariyle oluşturduğu izlenimin orijinal olmasının yeterli olduğu ifade edilmiş, somut olay bakımındansa “Sevgi Emektir” sözünün filmden kesitler sunularak gösterilmesinin sinema eserinin yanı sıra senaryo eserindeki hususiyet taşıyan unsurları da çağrıştırdığı kabul edilmiştir.
Sonuç olarak davacının senaryo üzerinde eser sahibi olduğu konusunda bir tartışma bulunmasa da, “Sevgi Emektir” ibaresinin eser veya en azından FSEK md. 83/1 [4] uyarınca “eserin alameti” olup olmadığının değerlendirilmesi ve buna göre yapılan izinsiz alıntının FSEK md. 68 uyarınca esere tecavüz veya haksız rekabet kurallarına göre tazminat korumasını gerektirip gerektirmediği hususlarında bir değerlendirme yapılması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın değişik gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün davacı lehine bozulmasına karar verilmiştir.
E. Hukuki Değerlendirme
Yukarıda özetlenen Yüksek Mahkeme kararı kapsamında, öncelikle Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi tarafından sinema eserleri bakımından FSEK’te yapılan değişiklikler sebebiyle yanlış gerekçe ile kurulan hükmün davacı için olumsuz sonuçları düzeltilmek istenmiştir. Kararda da ifade edildiği üzere hem Yerel Mahkeme hem de Bölge Adliye Mahkemesi aslen 4110 Sayılı Kanun öncesinde bağlantılı hak sahibi olarak dahi korunmayan icracı sanatçılar hakkında verilen Yargıtay kararlarını[5], işleme bir eser olan senaryodan kaynaklanan eser sahipliğine ilişkin davaya uygulamaya çalışarak hak sahipliği bakımından hataya düşmüşlerdir.
Bunun yanı sıra, Yüksek Mahkemenin taraflar arasında yapılan sözleşmenin tarihini göz önünde bulundurarak, ancak bu tarihte öngörülebilecek bir geçerlilik süresi için mali haklara ilişkin devirlerin hüküm ifade ettiğini belirtmesi de, mali hakların süresiz devrinin ancak devir anındaki koruma süresiyle sınırlı olduğu yönündeki içtihatlara katkıda bulunmuştur.
Bununla beraber karar her ne kadar hususiyet unsuru bakımından önemli noktalara parmak başmışsa da, aslen somut olay bakımından “Sevgi Emektir” ibaresinin tek başına sahibinin hususiyetini yansıtan bir eser veya eserine alameti olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunda bir sonuca varmamıştır.
Gerçekten de kısa bir “mottonun”, parçası olduğu eserden ayrı olarak eser niteliğini taşıyıp taşımadığı, eserin bütününün ne ölçüde bu hususiyete katkıda bulunduğu ancak her somut olay bakımından ayrıca bir değerlendirme ile belirlenebilecek bir sorundur. Bu tür ibare veya sloganların eserin alameti olarak kabul edilebileceği hallerde de, FSEK md. 83/2 gereği herkesçe kullanılan ve ayırt edici niteliği bulunmayan ad ve alametlere koruma bahşedilmeyeceğinin hatırlanması gerekir. Sonuç olarak, yazımıza konu uyuşmazlıkta alınacak nihai kararın ne yönde olacağı gerçek bir merak konusudur.
[1]“Bir sinema eserinin sahibi onu imâl ettirendir.” FSEK md. 8, 01.01.1952
[2] “Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12.6.1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır.” FSEK ek md. 2, Değişik: 4630 - 21.2.2001
[3] “Mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.”
[4] “Bir eserin ad ve alâmetleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz.”
[5] 11 HD 17.09.2019 tarih ve 2018/409 E. – 2019/5485 K.
-----
Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon , Markalar ve Tasarımlar
Hande Hançar & Elif Melis Özsoy