TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça'nın 17. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Onatça'nın 17. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi Konuşması

Değerli TÜSİAD Başkanım,

Sayın federasyon ve dernek başkanlarım, Değerli delegeler,

Değerli medya mensupları,

TÜRKONFED’in 17. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’ne hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

Bir yılı geride bırakmaya, yeni bir yıla başlamaya hazırlanıyoruz.

Aralık, hepimizin geride kalan yılı değerlendirdiği ve yeni yıl için planlar yaptığı bir ay. Kendimiz ve şirketlerimiz için yaptığımız bu değerlendirmeyi gelin burada biraz daha genelleştirelim. Ülkemizin ve dünyanın geride bıraktığı yıla bir göz atalım ve yeni yıldan beklentilerimizi ortaya koyalım.

Dilerseniz önce büyük resme bakalım:

Dünya ekonomisi, 2013’te biraz daha toparlandı. Bu toparlanmada ABD’nin yeniden büyümeye başlaması etkili oldu. Japonya’nın genişlemeci politikaları, ülkeyi yıllardır süren durgunluktan çıkarmayı başardı. Avrupa’da ise yaygın ve dengeli bir toparlanmadan söz etmek henüz mümkün değil. Çevre ülkelerde sorunlar devam etmekle birlikte merkez ülkelerde iyileşme işaretleri görülüyor. Gelişmiş ülkeler yavaşça güç kazanırken, gelişmekte olan ülkelerde büyüme yavaşladı.

2013’teki bu gelişmeler gelecek yıla da damgasını vuracak. Dünya, 2014’e bir dizi belirsizlik ile giriyor. Dünya ekonomisindeki zorlu koşullar 2014 yılında da gelişmekte olan ülkeler üzerinde basınç oluşturmaya devam edecek. ABD’de uzun vadeli faiz oranlarındaki yükseliş, fonların gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere dönmesine yol açacak. Bu durumdan cari açığı yüksek, enflasyonu hedeflerin üzerindeki ülkeler en büyük zararı görecek.

Bu ülkelerden birisi de maalesef Türkiye’dir. ABD’de beklenen politika değişikliğinin olumsuz etkilerini bir süreden beri yaşıyoruz. Büyüme hızımızın yüzde 3’lere düşmesine rağmen cari açığımızın yüzde 7’lerde seyretmesi, finansman imkanları’nın daralacağı bir küresel ortamda işimizi zorlaştırıyor. Enflasyon oranının da yüzde 5’lik hedefe rağmen yüzde 7 civarında seyrediyor olması, küresel likiditedeki daralmaya karşı uygulanabilecek ekonomi politikalarının alanını azaltıyor.

Faiz oranları artarsa, büyüme daha da zayıflayacak. Aksi halde bu senenin ikinci yarısında olduğu gibi Türk Lirası üzerinde baskı oluşacak ve paramız değer kaybedecek. Bu değer kaybı belki ithalat için caydırıcı olacak, ihracatçılarımıza biraz nefes aldıracak ama bu kez de enflasyonla mücadele zorlaşacak.

Kısaca, 2014’e baktığımızda 2013’ten çok daha iyi bir yıl geçirmemiz kolay gözükmüyor. Bunun da esas nedeni sorunlarımızın yapısal olması ve hala tedavi edecek kalıcı çözümler bulamayışımız… Ağrıyı gidermek için alınan ağrı kesicilerin bazen ciddi bir sağlık sorununu gizlediğini ve çözümü zorlaştırdığını hepimiz biliyoruz.

Değerli katılımcılar,

2014’ün seçim yılı olması, yapısal reformlar konusunda adım atmayı zorlaştırıyor. Doğal olarak dikkatler siyasetin üzerinde olacak.

Bu ortam, reform yapmayı zorlaştırıyor olsa da bazı adımların atılmakta olduğunu memnuniyetle görüyoruz.

Örneğin, para politikasındaki temkinli duruşun devam ettirilmesini önemli buluyoruz. Benzeri şekilde kredi kartları ve tüketici kredileri kullanımını yavaşlatacak önlemlerin alınmasını finansal istikrar açısından yerinde buluyoruz.

Geçmişte her seçim öncesinde harcamalardaki artış, bütçe dengesinin bozulmasına yol açardı. Önümüzdeki 1,5 yıl içinde 3 seçim yaşayacağımız bir dönemde hükümetimizin mali disiplinden ödün verilmeyeceğinin altını çizmesi içimizi rahatlatıyor.

İthal girdi bağımlılığını azaltacak önlemler, ekonomimizin en önemli sorunlarından biri olan cari açığın azaltılmasında önemli rol oynayabilir. Ancak, bu önlemin uzun vadede sonuç verebilecek bir sanayi politikası ile mümkün olabileceğini de unutmamak gerekir.

İkinci adım ise ihracatımızın rekabet gücünün artırılmasıdır. Bunun için üretim maliyetlerinin düşürülmesine, daha açık bir ifadeyle enerji ve nakliye masraflarını düşürecek adımların atılmasına ihtiyaç var.

Üretim maliyetlerinin düşürülmesi şart olmakla birlikte, cari açığı kapatmak için bu da yeterli değil. Her şeyden önce, günümüzün tüketici profiline uygun bir mal sepeti ile uluslararası pazarlara çıkmamız gerekiyor. Günümüzde tüketiciler teknolojinin yoğun kullanıldığı ürünlere rağbet gösteriyor. Teknoloji girmeyen ürünleri ne kadar ucuz üretirseniz üretin, pazar başarısı elde edilemiyor.

Tekstilden elektroniğe, arabadan yer karosuna, eğer kullandığımız teknolojiyi üretemiyorsak, ithal etmek zorunda kalıyorsak, bu ürünlerin ihracatını artırmakla cari açığımızı yine kapayamayacağız. Çünkü, katma değerin büyük bölümü teknoloji ve inovasyonda.

Bunun için eğitim reformuyla başlamak gerekiyor. Eğitim konusunda atılan tüm adımlara, yapılan tüm reformlara rağmen, gelmiş olduğumuz yer içler acısı. Türkiye’de ortalama eğitim süresi sadece 2 şehrimizde 8 yılın üzerine çıkabiliyor. Bu eğitim seviyesi ile dünya pazarlarında rekabet edebilmemiz mümkün değil. Özgür ve eleştirel düşünebilme yeteneği olmadan inovasyon kültürünü de geliştiremeyiz. Eğer tüm gençlerimize iyi bir eğitim vermezsek, Türk Lirası ne kadar değer kaybederse kaybetsin, enerji, ulaştırma, finansman maliyetlerini ne kadar aşağı çekersek çekelim cari açığı azaltmamız mümkün olmayacak.

Bu konuda Kore örneğini hatırlamakta fayda var: Kore de bizim gibi enerji ithal etmek zorunda olan bir ülke. Türkiye’nin enerji dengesi 50 milyar dolar civarında açık veriyorken Kore’nin enerji ithalatından kaynaklanan açığı 110 milyar doları aşıyor. Fakat Türkiye 80 milyar dolardan fazla dış ticaret açığı veriyorken, Kore güçlü ihracat performansı sayesinde enerji ithalatını karşıladığı gibi bir de üstüne neredeyse 30 milyar dolar fazla veriyor. Demek ki cari açığın sorumlusu olarak enerji ithalatını göstermek doğru değil. Kore’nin ihracat üstünlüğünü anlamak için eğitime bakmamız gerekiyor. OECD’nin eğitim karşılaştırmalarında Kore, hep en üst sıralarda yer alıyorken, ülkemiz maalesef hep sonlarda kalıyor.

Demek ki eğitim konusunda yapılanlar yeterli değil. Kısa sürede çok daha fazlasını başarmak zorundayız.

Değerli Katılımcılar,

KOBİ’ler inovasyon ve katma değeri yüksek üretim yaptıracak mühendis ihtiyacı sıkıntısını da yaşıyor. Çok sayıda mühendis mezun oluyor ancak, bu insan kaynağımız sektörlerimizin ihtiyaç duyduğu konulardan uzak kalıyor. Çünkü, üniversitelerde verilen eğitim, sektörünün beklentisini karşılamıyor. Özellikle master ve doktora programları ve bu çerçevede yazılan tezler ekonomiye dönüşmüyor,  kütüphanelerin raflarında kalıyor.

Ülkemiz için geçerli olan bu sorunlara biraz daha yakından baktığımızda KOBİ’lerin söz konusu sıkıntılardan daha fazla etkilendiğini görebiliyoruz.

Eğitimli işgücünün büyük ve yerleşik şirketler için bile sorunlu olduğu bir ortamda KOBİ’ler nitelikli eleman bulamıyor, bulsa büyük firmaların verdiği ücretlerden daha yüksek ücret vermek zorunda kalıyor ve bütün bunlara rağmen yine de çalışan sadakatini sağlayamıyor. Bütün bu nedenlerle son aylarda yoğun biçimde tartıştığımız kıdem tazminatları, KOBİ’ler için çok daha fazla sıkıntı arz edebiliyor.

İhracat yapabilmek de bir KOBİ için büyük bir şirkete kıyasla çok daha meşakkatli. Yabancı piyasaları öğrenebilmek, pazar araştırması yapmak, yabancı hükümetlerin istedikleri bürokratik işlemlerle baş edebilmek, KOBİ’lerin ihracat yapabilmesinin önünde büyük bir engele dönüşebiliyor.

KOBİ’lerin ayakta kalabilmesi sadece bizler, KOBİ’lerden ekmek yiyenler için değil tüm ülkenin menfaatine. Çünkü KOBİ’lerin varlığı tüketiciler için daha bol çeşit demek, daha özel hizmet demek, daha ucuz fiyat demek hem de ülkedeki rekabet ortamının gelişmesi demek.

Bu yüzden KOBİ’lerin istihdam, ihracat, inovasyon, teknoloji, Ar-Ge, finansman kapasitelerini iyileştirecek desteklerin daha da artırılmasını beklediğimiz gibi, KOBİ yöneticilerini var olan destekleri alma konusunda istekli olmaya da davet ediyoruz.

Değerli konuklar,

2013 ve 2014 yıllarını değerlendirirken siyasi iklimden ve barış sürecinden söz etmemek olmaz. Yaklaşık bir yıldır şiddetin ve ölümlerin olmaması, sadece bölge açısından değil tüm ülkemiz açısından çok sevindiricidir. Bir canın değeri, hiç şüphesiz parayla pulla ölçülemez. Bu nedenle Barış süreci her şeyden önce can kayıplarını önlemiş olduğu için kıymetlidir. Ama bu sürecin ülkemizin büyümesi ve kalkınması açısından da çok yararlı olacağı aşikardır.

Geçen sene hazırlamış olduğumuz Orta Gelir Tuzağı’nın ikinci cildini geçtiğimiz haftalarda açıkladık. Bu çalışmamızın temel bulgusu şu; Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması için bölgesel farklılıkları kapatması gerekiyor. Çalışmada değerli hocalarımız ülkemiz için iki bölgeli bir genel denge modeli geliştirdiler. Bu modeli kullanarak yaptıkları hesaplamalar şimdiye kadarki ezberlerimizi bozacak nitelikte. Bu model ortaya koyuyor ki, doğuda üretkenliğin artışına katkıda bulunacak her türlü kaynak, kendisinden daha büyük bir etkiye yol açacak.

Yani, doğu ve güneydoğudaki illerimiz daha hızlı kalkınırsa, bu batıdaki illerimizin de yararına olacak. Bu konuyu geçen hafta yapılan Batman’da da dile getirmiştim. Bunu bir kez de batıda, Türkiye’nin en köklü sanayi merkezlerinden biri olan Eskişehir’de ifade etmeyi yararlı buluyorum. Doğuda büyümenin hızlanmasıyla oluşacak pazar hacmi, batıda üretim yapan girişimcinin de işinin gelişmesini sağlayacak.

Kıymetli misafirler,

TÜRKONFED olarak, Doğu’da yatırımların önünün açılması için yapılması gerekenleri sıraladıktan sonra bölgede yatırımların artması konusunda biz iş insanlarının katkısı ne olabilir diye sorduk. Doğu’ya yapılacak yatırımları bölge iş insanları kendi başlarına yapabilecekleri gibi, ortaklıklar yoluyla da yapabilirler. Nasıl ki Türkiye’den yatırımcılar Avrupalı, Asyalı, Amerikalı yatırımcılarla ortak yatırımlar yapıyorlar, bu sayede rekabet avantajlarını birleştirebiliyorlarsa, aynı şekilde Türkiye’nin doğusundaki ve batısındaki iş insanlarının da rekabet avantajlarını birleştirmelerinin bölgedeki iktisadi hayata çok büyük olumlu katkısı olacağını düşünüyoruz.

Bu amaçla, TÜSİAD’la birlikte Bölgeler Arası Ortak Girişim Projesi, yani BORGİP adıyla yeni bir proje başlattık. Bu proje dahilinde Doğu’da odaklanacağımız sektörlerde, bölge ile bölge dışı iş insanları arasında, işbirliğini geliştiren bir zemin oluşturmayı hedefliyoruz.

Umut ediyoruz ki, bu çalışmalarımızla birlikte, orta-gelir tuzağından kurtulmaya bir adım daha yaklaşmış olacağız. Ancak, tam demokrasi ile taçlandırılmamış iktisadi kalkınmanın toplumu geliştirmeyeceğini de unutmamak gerekir. O yüzden Türkiye’nin orta gelir tuzağıyla birlikte orta-gelişmiş demokrasi tuzağından da aynı anda kurtulması gerektiğini savunuyoruz.

Açıklanan paketlerle demokratikleşme sürecinde mesafe aldığımız kesin. Bu sürecin yeni bir Anayasa ile taçlandırılmasıyla hepimiz özlemini çektiğimiz yarınlara bir adım daha yaklaşmış olacağımızı düşünüyorum. Bu yüzden partilerin halka vermiş oldukları yeni anayasa sözünü yerine getirememiş olmalarını teessüfle karşıladığımızı not etmek isterim. Yerel seçimler için partilerin adayları belirledikleri şu günlerde, yürürlükteki partiler yasası ve seçim sisteminin kısıtlarını hepimiz bir kez daha görüyoruz. Dilerim ki, 2015 seçimlerinden sonra oluşacak parlamento, ülkemizin layık olduğu bir yönetim için gerekli hukuki altyapıyı oluşturacak adımları atacaktır.

2013 yılı Türkiye açısından çok kritik bir yıl oldu. Bir başka kritik gelişme de AB sürecimizde yaşandı. Uzun süredir tıkanmış olan AB müzakere sürecimiz Bölgesel Politika başlığının açılmasıyla yeniden hız kazandı. Hem orta-gelir hem de orta-demokrasi tuzaklarından çıkabilmemiz açısından AB üyelik sürecinin hızlanmasını büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz.

Bu başlığın açılması, TÜRKONFED’in yeni dönem çalışma programını da yoğunlaştıracaktır.

Değerli Katılımcılar,

Dünyada ve ülkemizde bunca değişiklik olurken biz TÜRKONFED olarak ne yaptık, ne yapıyoruz sizlere kısaca arz etmek istiyorum.

TÜRKONFED olarak, 2013 yılı Başkanlar Konseyi toplantısını Elazığ’da Elazığ İş Kadınları Derneği ev sahipliğinde gerçekleştirdik. Toplantıda, “Türkiye’de Gelir ve Yaşam Koşulları” ve “TRB1 Bölgesinde Kalkınma ve Yatırım” oturumları ile Türkiye’nin kalkınmasında önemli yer kaplayan yatırım ve gelir koşullarını irdeledik.

Geçtiğimiz sene kamuoyu ile paylaştığımız Orta Gelir Tuzağı’ndan Çıkış: Hangi Türkiye? Raporu’nın bu sene ikinci cildini hazırladığımızdan az önce bahsetmiştim. İkinci cildi oluştururken raporun ortaya koyduğu 3 farklı Türkiye’nin sorunlarını incelenmek amacıyla istişare toplantıları düzenledik. İlk toplantıyı Diyarbakır’da, DOGÜNSİFED iş birliği ile gerçekleştirdik. İkinci toplantıyı ÇUKUROVASİFED iş birliğinde Mersin’de ve üçüncü toplantıyı da MAKSİFED iş birliğinde Bursa’da yaptık.

TÜRKONFED olarak iş geliştirme ziyaretleri ve yurtdışı temaslarımıza da devam ettik. Bu kapsamda Bükreş’te, Kiev’de, Viyana’da bir taraftan pazar arayışımızı sürdürürken muadil örgütlerimizle iş birliği yaparak çok önemli etkinliklerde Ülkemizi en iyi şekilde temsil ettik. Bu sene ayrıca Başbakanımızın temasları kapsamında ABD’ye giden işadamları heyetinde yer aldık. Burada ABD ile AB arasında müzakere edilecek Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nda Türkiye’nin dışarda kalmamasının önemini bir kez daha vurgulama fırsatı bulduk.

Çözüm sürecinin iktisadi ayağının güçlendirilmesi amacıyla Doğu ve Güneydoğu Yatırım Danışma Konsey’inin ilk toplantısını TÜSİAD işbirliği ile 25 Haziran’da Şırnak’ın Cizre ilçesinde, ikinci toplantısını 28 Kasım’da Batman’da gerçekleştirdik.

Ekonomik durumu sadece dünya ve Türkiye çapında değil, bölgelerimiz ve sektörlerimiz düzeyinde de takip etmeye devam ettik. Kıdem tazminatından, inovasyona, ticari hayatta çek kullanımından mesleki eğitime iş dünyasını ilgilendiren bir çok konuda bilgi notları hazırladık, görüşlerimizi yetkililerle paylaştık.

TÜRKONFED olarak Türkiye’nin hem bölgesel hem sektörel anlamda en yaygın iş dünyası örgütü olma yolundaki çalışmalarımıza kararlılıkla devam ettik. Bugün 3’ü sektörel olmak üzere 20 federasyon, 141 dernek ve 11 bini aşkın iş insanının ortak sesi olarak faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Kuruluş felsefemiz doğrultusunda bölgesel genişleme projemizi, 26 kalkınma ajansı bölgesine karşılık 26 bölgesel federasyon hedefiyle sürdürmenin memnuniyetini yaşıyoruz. Konfederasyonumuzun ülke genelindeki Bölgesel temsilinin perçinleşmesini sağlayacak bu proje fikrini ortaya atan ve atılan her adımda destek olan TÜSİAD Başkanımız Sayın Muharrem YILMAZ’a teşekkürlerimizi sunarız. Bu kapsamda 2013 yılında TÜRKONFED’e katılan Doğu Akdeniz, Dicle, Fırat, Güneydoğu, Orta Karadeniz ve Orta Anadolu Sanayi ve İş Dünyası Federasyonları başkan ve üyelerine tekrar aramıza hoş geldiniz diyorum.

Değerli dostlar,

2013 yılı TÜRKONFED açısından örgütsel sıçramalara sahne olduğu kadar acı kayıpların da yaşandığı bir yıl oldu. Bunların başında Konfederasyonumuzun henüz platform olarak faaliyet gösterdiği 90’lı yıllardan bu yana hep bizimle olan Yönetim Kurulu Üyemiz ve aynı zamanda Trakya Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu Başkanı Sayın Kadir Baran’ın kaybı gelmektedir. Tam anlamıyla bir sivil toplum duayeni olan Kadir Baran Başkanımızı huzurlarınızda bir kez daha saygıyla anmak isterim. Gerek uzun yıllar başkanlığını yaptığı Silivri SİAD gerekse TÜRKONFED camiası onu hiçbir zaman unutmayacaktır. Ruhu şad olsun.

Değerli katılımcılar,

2013’teki büyük değişimlerden konuşurken, değişmeyenlerden söz etmemek olmaz. Çok ciddi bir sorunumuz 2013’te maalesef aynı kalmaya devam etti. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların ekonomik ve siyasi hayata eşit katılımının sağlanamadığı toplumlar gelişim gösteremezler. Bu yüzden kadın-erkek eşitliği sağlanmadan Türkiye’nin dünyada hak ettiği yeri alamayacağını düşünüyoruz. Kuruluşundan bu yana kadın-erkek eşitliğine büyük önem veren bir kuruluşuz... Önümüzde seçimler var. Buradan tüm siyasi partilere çağrı yaparak daha çok kadını seçilecek pozisyonlarda aday göstermelerini talep ediyoruz.

Kadınların karşı karşıya olduğu ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi zor ve zaman alan bir süreç.

Bunun için herkese sorumluluk düşüyor. Adım atılmasını sadece siyasetçilerden, yasa koyuculardan, yöneticilerden bekleyemeyiz. Ben buradan tüm federasyonlarımızı, üye derneklerimizi ve üye iş insanlarımızı kadın-erkek eşitliği konusunda sorumluluk üstlenmeye, adım atmaya, önlem almaya davet ediyorum. TÜRKONFED olarak biz de bu konuda sürdürmekte olduğumuz rapor çalışmamızı ilerleyen aylarda kamuoyu ile paylaşmaya hazırlanıyoruz.

Batman toplantısında bir üyemizin çok hoşuma giden bir sözü vardı. Önemli olan cari açık değil, gönül açığı dedi. Gönül açığını kapatırsak, inanıyorum ki üstesinden gelemeyeceğimiz hiç bir zorluk olmayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.

Paylaş: