TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın 36. GİRİŞİM ve İŞ DÜNYASI KONSEYİ Açılış Konuşması

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça'nın 36. GİRİŞİM ve İŞ DÜNYASI KONSEYİ Açılış Konuşması

Kalkınma Bakanım Sayın Cevdet Yılmaz, Sayın Valim Sayın Milletvekillerim, Sayın Belediye Başkanım,

Sayın TÜSİAD Başkanım,

Sayın Federasyon ve dernek başkanlarım, Değerli medya mensupları,

TÜRKONFED 36. Girişim ve İş Dünyası Konseyi’ne, hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle, yoğun programına rağmen toplantımıza katılarak bizleri onurlandıran Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’a TÜRKONFED adına teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.

Değerli vaktini ayırarak toplantımıza katıldığı için TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Muharrem Yılmaz’a ve bizleri büyük bir özveriyle ağırlayan ELİKAD Başkanı Sayın Yasemin Açık hanımefendi nezdinde tüm ekibine ve toplantının Elazığ’da yapılması için büyük çaba gösteren FIRATSİFED Başkanı Sayın Yahya Alper Bektaş beyefendinin şahsında tüm yönetim kuruluna ayrıca teşekkür ediyoruz.

36. Girişim ve İş Dünyası Konseyi vesilesiyle bugün iki ayrı panelde, Türkiye’nin gelir ve yaşam koşullarını, Malatya – Elazığ – Bingöl – Tunceli’nin oluşturduğu TRB1 bölgesinin bölgesel kalkınma potansiyelini konuşacağız. Panelimize katılarak bizlerle değerli görüşlerini paylaşacak olan akademisyenlerimize ve iş insanlarımıza da teşekkür etmek isterim.

Sayın Bakanım Değerli konuklar,

Ülke olarak son derece kritik ve tarihi bir dönemden geçiyoruz. Taksim Gezi Parkı’nda bir protestoyla başlayan eylemler, emniyet güçlerinin sert müdahalesi ile bir kıvılcımı ateşledi. Bu kıvılcım yayılarak, tüm Türkiye’deki ve hatta yurtdışındaki vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü ve yaşam tarzı konusundaki hassasiyetlerini vurgulamasına vesile oldu.

İfade özgürlüğü ve yaşam tarzı dedim, çünkü ülkenin dört bir yanına yayılan protestoları, başlangıç noktası ne olursa olsun, sadece çevreci bir uyarı olarak görmek büyük bir yanılgıya düşmeye neden olur. Tüm bu olaylar esasen son dönemde ülkemizde her gün biraz daha tartışmaya neden olan ve çoğulcu karar süreçlerinden uzaklaşmaktan kaynaklanan memnuniyetsizliklerde, bardağı taşıran son damladır.

Şunu bir kez daha ortaya koymak gerekir ki, çağdaş demokrasi, çoğunlukçu değil çoğulcu bir rejimdir. Çoğulcu rejimlerin ayırt edici yönü, parmak sayısına göre değil, toplumsal uzlaşmaya göre hareket etmesidir. Toplumun hassasiyet gösterdiği konularda bu hassasiyetleri dikkate almaktır. Bu Gezi Parkı meselesinde de böyledir, alkol düzenlemelerinde de böyledir, bir köprüye isim verme konusunda da böyledir. Toplumun hassas olduğu konularda toplumu yönetenlerin, bu hassasiyetleri taşıyanların azınlık mı çoğunluk mu olduğuna bakmaksızın mevcut yaklaşımları dikkate alması gerekir.

Unutmamalıyız ki, demokrasi çoğunluğun, azınlığa kayıtsız şartsız hükmetmesi değil, toplumdaki her bireyin söz söyleme hakkına eşit derecede imkan verme sanatıdır. Bu süreçte özellikle hükümet, muhalefet, medya ve sivil toplum olarak bizler, hepimiz Taksim Gezi Parkı ve sonrasında yaşanan olaylardan ders çıkarmalıyız.

Bizler aslında bugün burada barış sürecinin ülke ve bölge ekonomisine yapacağı olumlu katkıyı konuşmak üzere bir araya gelmiştik. Gündemimiz yoğundu. TÜRKONFED’in öncelikli çalışma konuları arasında yer alan bölgesel kalkınmayı, AB müzakere sürecinde açılması gündemde olan 22’nci fasıl çerçevesinde yapılması gerekenleri ele alacaktık.

Orta gelir tuzağından çıkış konusunda sonuç ve önerileri gündeme getirecek, üyelerimizle Türkiye’nin bu önemli sorununu konuşacaktık.

İş güvenliği yasasının iş dünyasına yansımalarını, özellikle kadınların işgücüne katılımı başta olmak üzere istihdamı konuşacaktık.

Ancak, son 10 gündür yaşananlar ülke gündemini tek maddelik hale getirdi. Ve biz iş dünyası temsilcileri olarak sadece siyasetin değil, ekonominin de bu süreçte büyük yara aldığını görüyoruz. Borsa düştü, faizler arttı, TL değer kaybetti. Sıkıntı finansal piyasalarla sınırlı kalmadı. Reel ekonomiyi de etkilemeye başladı. Maliyetlerimiz artarken, gelirlerimiz azalıyor.

Ekonomi zora giriyor, işlerimiz bozuluyor. Ama bunların hiçbirisi insan özgürlüğünden ve onurundan daha değerli değil.

Bir değerli profesörümüz yaşanan olayları “haysiyet ayaklanması” olarak nitelemiş, bir başkası incinmiş ve kırılmışların bir araya gelmesi olarak değerlendirmiştir.

Bu da siyasetin son zamanlarda benimsediği üslubun ne kadar yaralayıcı olabildiğinin bir göstergesidir. Bu toplumun her vatandaşı, kendisine kulak verilmesini ve düşüncelerine saygı gösterilmesini hak etmektedir.

Toplumsal muhalefeti demokrasinin vazgeçilemez bir parçası olarak görmek gerekir.

Toplumsal muhalefeti baskı altına almak, basını baskı altına almak, çeşitli hassasiyetleri göz ardı etmek, okullarda, meydanlarda hükümete ve hükümet üyelerine yüksek sesle eleştirisini dile getirenleri tutuklamak, sonunda, her demokratik toplumun sahip olması gereken ifade kanallarını tıkamakta ve bu tıkanıklık, kendini, patlamalar olarak ortaya koymaktadır. Apolitik olarak gördüğümüz gençlerimizin hassasiyetlerini meşru kanallarla göstermelerini demokrasinin bir parçası olarak gördüğümüz kadar protestoların şiddete yönelmesini hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz. Bu çerçevede eleştiri sınırlarını aşarak hakaret içeren sloganları da ifade özgürlüğü olarak görmüyoruz.

Türkiye’nin tüm dünyada bir yıldız gibi parladığı dönemde barış sürecinin yarattığı iyimserlik ortamında meydana çıkan bu tepkilere toplumun tüm kesimlerini kucaklayan çözümler üretilmelidir.

Özellikle bulunduğumuz bu bölgede, çözüm süreciyle başlayan hareketlilik gelecekle ilgili umutlarımızı artırıyor. 26 Haziran’da, AB müzakere süreci kapsamında açılacak olan    “Bölgesel

Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” faslını da çok önemsiyor ve TÜRKONFED olarak katkı koymaya çalışıyoruz. Bugün bizlerle birlikte olan akademisyen ve iş dünyası temsilcilerinin deneyimlerini dinlemeye daha fazla zaman tanımak açısından konuşmamı burada bitirmek istiyorum. TÜRKONFED 36. Girişim ve İş Dünyası Konseyi’ne katıldığınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Paylaş: