TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 6. Rekabet Kongresi Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in 6. Rekabet Kongresi Açılış Konuşması

Sayın Rektörüm, SEDEFED Başkanım, Değerli katılımcılar ve basın mensupları,

TÜRKONFED’in kurucu üyelerinden, Sektörel Dernekler Federasyonu – SEDEFED’in her yıl gerçekleştirdiği Rekabet Kongrelerinin altıncısında sizleri saygı ile selamlıyorum.

Türkiye’nin uluslararası piyasada rekabet gücünün artırılması gerektiği, herkesin malumu. Ancak bunun için ne yapmalıyız sorusuna elle tutulur, sayısal temeli olan cevaplar arayan, veren az sayıda kurum var. SEDEFED ve TÜSİAD/Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu’nun bu konudaki çabaları, gönüllü STK’ların nasıl çalışması gerektiğine mükemmel bir örnek. Bu başarılı çalışmaları nedeniyle, tüm üyelerimiz adına, SEDEFED Başkanı Çetin Nuhoğlu’na ve REF Direktörü Prof. Dr. Dilek Çetindamar’a şükranlarımızı sunuyor, yönetim kurulu üyelerini ve emeği geçen tüm arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.

Az sonra bir değerlendirmesi yapılacak olan World Economic Forum Küresel Rekabet Raporu’na göre, Türkiye dünya rekabet endeksindeki 61. sıradaki yerini son iki yıldır koruyor. Bu durumu bir başarı olarak görmediğimizi, hep birlikte daha üst sıralara çıkmak için çalışmamız gerektiğini, bunu başarabileceğimize olan inancımı vurgulayarak başlamak istiyorum, kısa konuşmama.

TÜRKONFED penceresinden baktığımızda, gelişen Türkiye’nin KOBİ’lerinin küresel rekabet ortamında yeterli güçte olduğunu söylemek zor. Oysa artık herkesin malumu olduğu üzere, tüm dünyada ve Türkiye’de ekonominin belkemiği KOBİ’ler. Bu işletmeler ülkemizde    istihdamın

% 79’unu, üretimin %69’unu yaratıyorlar. Yani bugün hem sosyal barışın, hem ekonominin hem de rekabet gücünün en önemli aktörlerinden biri hiç şüphesiz ki KOBİ’ler. KOBİ’lerin rekabet gücünü artırma yönünde atılacak adımların sonuçta ülke rekabet gücüne büyük katkıda bulunacağını söylemek, malumu ilamdan ibaret diye düşünüyorum.

Ülkemizde KOBİ’lerin rekabet gücünü sınırlayan başlıca faktörlerden birisi, nitelikli eleman sıkıntısıdır. Nitekim Küresel Rekabet Raporu da Türkiye’de eğitim kalitesinin iyileşmesi gerektiğini vurguluyor. Örgün eğitimde, özellikle mesleki eğitimde son yıllarda atılmaya çalışılan, atılan olumlu adımları tabii ki görüyor ve memnun oluyoruz. Ancak mesleki örgün eğitimin süresinin uzun olması, bu eğitimin pratik tarafının eksikliği, bu konudaki başarıların kısa vadede görülmesinin önünde engel. Dolayısıyla, özellikle KOBİ’lerimizde firma içi  eğitim, ya da firma dışı hayat boyu eğitim, çok önemli.

Tabii burada en büyük sıkıntı, yine finansman. KOBİ’lerimizin büyük bölümünün kendi elemanlarının eğitimini sağlayacak, daha fazla katma değer yaratmak için araştırmaya ayıracak, inovasyon peşinde koşacak kadar mali güçleri yok. Zannetmeyelim ki KOBİ’lerin işi sadece Türkiye’de zor. AB ülkeleri de KOBİ’lerin önemini yıllar önce anlayarak onların sıkıntılarını azaltacak, rekabet güçlerini artıracak bazı adımları atmışlar. Yaptığımız incelemeler gösteriyor ki güçlü Avrupalı KOBİ’ler, güçsüz Türk KOBİ’lerinden çok daha şanslılar, hükümetlerinin ve bürokratlarının, hatta üniversitelerinin gösterdikleri empati açısından. Örnekler pek çok, konuşmamı uzatmamak adına bir iki tanesiyle yetineceğim.

Avrupa Birliği’nde 2000 yılında, Küçük İşletmeler Yasası çerçevesinde, KOBİ’leri devlet kurumları, belediyeler ve büyük firmalar karşısında koruyan “Geç Ödeme Direktifi” yürürlüğe girdi. Direktife göre, sözleşmede yazılan vade aşıldığında, herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın, Libor+3 puan gecikme faizi devreye giriyor. Bizim KOBİ’lerimizle rekabet kabiliyetleri her geçen gün büyüyen Hindistan, bu direktifi 2006 yılında biraz daha sertleştirerek yürütmeye koydu. Hindistan’da KOBİ’lere ödeme vadesi sözleşmede ne yazarsa yazsın, 45 günü geçemiyor. Geç ödeme yapan firmalara 3 misli faiz cezası verilirken, bu duruma neden olan firma yöneticilerine şahsen yüksek para cezaları söz konusu.

Bu yaklaşımın altında yatan felsefe çok açık: finansmana ulaşmak, bir KOBİ için en büyük problem. Bir KOBİ’nin finansal gücünü güçlü pozisyonlarını kötüye kullanıp geç ödeme yapan

 

devlet kurumlarına, belediyelere ya da büyük firmalara kullandırmasının maliyeti ise hem KOBİ’ler, hem de ülke için büyük. AB’de 1990’lı yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki tahsilatlarını zamanında yapamamaları, KOBİ’lerin zayıflamalarının, hatta batmalarının başlıca sebepleri arasında. 2000 yılı öncesi AB’de yapılan bir araştırmaya göre büyük oyuncuların KOBİ’lere geç ödeme alışkanlığı AB ülkelerinde o dönemde senede 450.000 iş yerinin kapanmasına ve 25 milyar Euro’ya mal oluyormuş. Dolayısıyla, AB’de geç ödeme direktifi devreye sokuluyor, KOBİ’leri koruma adına.

Bizde böyle bir araştırma yapılmadığından, sizlerin karşısına rakam ile çıkamıyorum. Henüz.

Yakında, böyle bir araştırmayı TÜRKONFED olarak yapmayı hedefledik. Bu günlerde AB, KOBİ’leri için bir başka destek peşinde. KOBİ’ler üzerinde kanun zoru ile zaman içerisinde konmuş olan vergi, harç ve sair yükleri 2 yıl içerisinde % 25 düşürme çabası içindeler. TÜRKONFED olarak Sanayi Bakanımız Nihat Ergün’ün daveti üzerine, KOSGEB Başkanımız Mustafa Kaplan’ın da katıldığı bir Brüksel çalışma gezisinde, AB parlamenter ve bürokratlarının geç ödemeler ve KOBİ’ler üzerindeki yüklerin azaltılması konularına verdikleri öneme şahsen şahit oldum ve doğrusu özendim.

TÜRKONFED, yıllardır bürokratlarımızla, siyasilerimizle, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde girişimcilerimizle KOBİ konusunu inceliyor. KOBİ’lere verilen KOSGEB destekleri, TÜBİTAK destekleri, TTGV desteklerini, KOBİ’lere kanun ile getirilmiş olan yükleri detaylı olarak irdeliyor. Yaptığımız çalışmalar maalesef gösteriyor ki, KOSGEB’in kısıtlı imkanları ile elde edilen başarılar dışında bu konuda henüz yeterli bilinç oluşamamış durumda. KOBİ’lerin sırtına devletçe, kanun gücüyle konmuş yükler konusu ise tartışılmıyor bile.

KOBİ mi? O da ne? Oysa koca koca kurumlar, firmalar, belediyeler, koca koca projeler peşindeler ve devletin, bilim kurumlarının, üniversitelerin önceliği büyüklerde. Yaklaşım bu.

Silikon Vadisi’nin hikayesini, hayatlarına küçücük şirketler olarak başlayan Google’ın, Facebook’un, Microsoft’un, saymakla bitiremeyeceğim adette KOBİ’nin göz kamaştırıcı başarı hikayelerini düşünmeliyiz. ABD’nin sisteminin küçük girişimcileri nasıl iştahlandırdığını, desteklediğini, dünya devi olmalarını sağladığını, onların yaratıcı gücünü kendi ekonomisini canlandırmak, dünya birincisi olmak için nasıl kullandığını görmeli, anlamalıyız. Evet, büyük firmaların araştırmaları, 50 kişilik Ar-Ge gruplarının çalışmaları, üniversitelerin bilimsel  makale yayınlanması, belediyelerin büyük finansman desteği ile halka hizmet getirmesi çok önemli ve bunlar desteklenmeli. Ama salt bu yaklaşımların ülkeyi ekonomik ve sosyal olarak uçuramayacağını, rekabet gücümüzü 61. sıradan daha yukarılara taşıyamayacağını da anlamalı, KOBİ’lerin rekabet gücünü artırmak için çaba göstermeliyiz. Bu yaklaşımın son tahlilde büyük küçük tüm firmalara, ülkenin refahı ve huzuruna destek vereceğine de hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Değerli konuklar, Rekabet Kongresi’nde, küçük konuları değil, küçüklerin konularını dile getirmeye çalıştım. Konuşmama, yıllarca önce Brüksel’de, sloganı “ think small first “ olan Business Europe toplantısından çıkarttığım ana fikri özetleyerek son vermek istiyorum:

Yaratıcı olmak, büyümek, gelişmek, rekabet gücümüzü artırmak istiyorsak, önce küçüğü düşünmek zorundayız.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Paylaş: