TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in Bodrum Başkanlar Konseyi Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in Bodrum Başkanlar Konseyi Açılış Konuşması

Sayın Bakan, Değerli başkanlar,

Çok kıymetli konuklarımız ve basın mensupları,

Hem iklim hem de siyaset açısından aşırı sıcak bir yazı geride bırakıyoruz. Bu günlerde daha sakin ve ılıman günlerini geçiren, dünyanın en güzel köşelerinden biri olan Bodrum’da, birlikteyiz. Gergin referandum sürecinin bünyemizde bıraktığı izleri silmek, önümüzdeki kış aylarına enerji depolamak için iyi bir fırsat, bu toplantı. Bizlere bu fırsatı veren ve her şeyin eksiksiz olması için adeta seferberlik ilan eden Bodrum Esnaf Sanayici İşadamları Derneği Başkanı Cenk Sezgin ve BASİFED Başkanı Hüseyin Porsuk şahsında tüm arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.

Bugün, 2010 yılının son Başkanlar Konseyi için birlikteyiz. Aslında senede 2 Başkanlar Konseyi ve bir Zirve yapıyoruz. Ancak bu yıl TÜRKONFED olarak her zamankinden çok daha sık bir araya geldik. Bunun sebebi konfederasyon olarak bugüne kadar örgütlenemediğimiz noktalara da giderek genişlememizi ve güçlenmemizi sağlamak üzere yeni bir yapılanma atağı içinde olmamızdı. Bu amaçla TÜSİAD Başkanı Sayın Boyner’in de desteğini hissederek, olağan toplantılarımız dışında çeşitli kentlerde üyelerimizle buluştuk. Bu buluşmaların sonucunda dün gece kuruluş törenine katıldığımız Doğu Karadeniz Federasyonu’nu oluşturduk. Trakya’da ve daha birçok bölgede yeni federasyonların temelleri atılıyor.

Tabii bu tür ziyaretler, sadece TÜRKONFED’in güçlenmesine, örgütlenmelerin temellerinin atılmasına hizmet etmiyor. Örneğin, Kalkınma Ajansları çalışmalarına TÜRKONFED olarak nasıl katkıda bulunabileceğimizi de irdeliyoruz. Sivil toplum örgütlerinin demokrasilerdeki rolünü, önemini tartışıyoruz. Hem kendimizin, hem de kamuoyunun kendi kendilerine  sorduğu STK nedir, STK’ların kategorize edilmesinde gönüllülük, şeffaflık, tarafsızlık, bağımsızlık sıfatlarının önemi nedir gibi sorulara yanıt arıyor, yanıtlıyoruz. Hükümet ve dolayısıyla bürokrasi tarafından bazı sivil toplum örgütlerinin diğerlerine tercih edildiği görünümünün demokrasiye olumsuz etkileri konusunda düşüncelerimizi ifade ediyoruz. KOBİ’lerin sorunlarını ortaya koyuyoruz. Mikro, makro ekonomi konularındaki düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Kısacası bir taraftan demokrasimizin gelişmesine, diğer taraftan ülke sathına yayılmış olan KOBİ’ler için ekonomik iklimin gelişmesine katkı koyuyoruz. Destekleriniz için siz üyelerimize teşekkürü borç bilirim.

Değerli arkadaşlarım,

Şu anda Türkiye’ye baktığımızda, iyiyi ve kötüyü bir arada görmek mümkün.

Gereksiz yere sert üslupların kullanıldığı çok gergin bir referandum süreci yaşadık. Bu kötü. Ama kazasız belasız atlattık ve artık yepyeni bir Anayasa hazırlamaya hazırız. Bu da iyi.

Gündem bitmeyen iç hesaplaşmalar, kurum içi hatta devlet içi çetin mücadelelerle dolu. Bu kötü.

Artık herşey gözlerimizin önünde cereyan ediyor ve bazı düğümler yavaş yavaş çözülüyor. Bu iyi.

Güneydoğuda barışı hala sağlayamadık. Bu kötü.

Ama diyalog yolları açılmaya çalışılıyor. Eğer siyasilerimiz yeterli beceriyi gösterirlerse, geri sayım sürecini yaşayabiliriz. Bu iyi.

Ekonomik açıdan ülke olarak çok önemli gelişmeler sağladık. Bu iyi.

Ama bu gelişmenin sürekli olmasını henüz sağlayamadık. Bu da kötü.

Bizlere düşen, iyiyi ve kötüyü aynı gerçekçi bakışla değerlendirmek. Bardağın dolu ve boş yanlarını tarafsız bir gözlükle aynı anda görebilmek ve ifade etmek. Ve ülkenin en büyük gönüllü iş dünyası kuruluşlarından biri olan TÜRKONFED’i böylesi gerçekçi bir değerlendirme ile doğru konuşlandırmak. Tablodaki iyileri desteklemek, kötülerde ise sadece şikayet etmekle yetinmeyip, çözümün parçası olmaya çalışmak. Tabii tüm bunları doğru bir üslup ile yapabilmek.

Şahsi görüşüm odur ki, bu açıdan konfederasyonumuzu değerlendirdiğimizde doğru yoldayız, üstümüze düşen görevi yapıyoruz. Kah bürokratlarımızın yanında, mikro bazda, mutfakta çalışıp pişirilen aşa katkıda bulunuyoruz, tenkitlerimizi dile getiriyor, doğruları alkışlıyoruz. Kah siyasilerimizle, bakanlarımızla makro konularda fikir üretiyoruz.

Hiç kuşkusuz, bizim en önemli görevimiz üyelerimizin yüzde 95’ini oluşturan KOBİ’lerin durumlarının iyileştirilmesi konusunda öncü çalışmalar yapmak, onların sesi olmak, sorunlarını yetkililere aktarmak ve çözüm yolları önererek, takipçisi olmak. Bu bağlamda geçen hafta Sayın Sanayi Bakanımız Nihat Ergün, KOSGEB Başkanımız Sayın Mustafa Kaplan, bir bürokrat heyeti ve bazı STK’lar ile birlikte bir Brüksel ziyareti yaptık. Ben, KOBİ’lerimizin durumunu ve sorunlarına çözüm önerilerimizi AB parlamenter ve  yetkililerine TÜRKONFED gözlüğü ile anlattım. Çok faydalı bir ziyaret olduğunun altını çizmek isterim.

Sevgili arkadaşlarım,

Türkiye 2001 krizinin ardından çok ciddi bir yeniden yapılanma sürecinden geçti. Bütçe disiplininin oluşturulması, harcama reformu, sosyal güvenlik reformu, özelleştirmeler, tarım sübvansiyon sisteminin değişmesi, enflasyon hedeflemesi yoluyla fiyat istikrarının sağlanması, bankacılık reformu, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, özerk kurumların oluşturulması gibi makro reformlar kısa denilebilecek bir sürede yapılabildi.

Ancak reform sürecinin bir sonraki aşamaya taşınması, mikro reformların yapılması konusunda henüz aynı başarı gösterilemedi. Makro reformlardan farklı olarak  mikro  reformlar detay kararlar içerdiğinden toplumun bir kesimini olumlu, bir başka kesimini ise olumsuz etkiliyor. Bu nedenle mikro reformları yapmanın en zor dönemi, ekonominin durgunlukta olduğu dönemdir. Yani geçirdiğimiz iki senenin, mikro reformların zor olduğu  bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Pastanın büyüdüğü, paylaşım kavgasının şiddetini azalttığı dönemlerde mikro reform yapmak kolaylaşır. Dolayısıyla önümüzde görünen büyüme  dönemi, reformların toplumsal kabulünün kolay olacağı bir dönem olabilir. İşte bu açıdan bir fırsat yakalandığını görüyoruz. Tabii bu zaman dilimi, ufukta görünen seçimin popülizmine kurban edilmezse.

Hem KOBİ'lerin büyümelerini sağlamanın, hem ekonomiye maliyetlerini azaltmanın yolları; KOBİ'lerin ciddi bir yeniden yapılanma sürecinden geçmeleri, kayıt içine girerek elverişli finansman imkanlarına ulaşabilmeleri, yeni ürün ve pazarlarda rekabet gücü elde edebilmek için inovasyon ve Ar-Ge kapasitelerini geliştirmeleridir. Bunların sağlanabilmesi için tüm iş ve yatırım ortamına KOBİ gözlüğüyle bakmak gereklidir. Aksi halde, hükümetin son yıllarda aldığı çeşitli tedbirlerin ve verdiği desteklerin kalıcı olamayacağını söyleyebiliriz.

Daha somuta inersek...

Hepimiz biliyoruz ki, kriz olsun olmasın, Türkiye’de KOBİ’lerin her dönemde yaşadığı sorunların başında, finansal sorunlar gelmektedir. Yarın ödenmesi gereken banka borcunu, işçi maaşını ya da hammadde ödemesini kıt kaynaklarıyla nasıl yapacağını her saniye düşünmek zorunda olan bir KOBİ’nin büyümesi, daha fazla istihdam yaratması, AR-GE yapması, inovasyon peşinde koşması mümkün değildir, elbette.

Türkiye’de KOBİ’lerin sorunlarını çözmeye, onların gelişmesini hızlandırmaya çalışan birçok çaba mevcut. KOBİ’lerin daha kolay finansmana erişebilmeleri konusunda kısmi bazı başarılar da elde edildi. Ancak birçok eksikliği de görmek gerekir. Örneğin Kredi Garanti Fonu’nun istenildiği gibi çalışmadığı ortadadır ve bu konuda atılacak pek çok adım vardır.

Öte yandan, bence Türkiye’de bir KOBİ’nin sermayeye erişebilmesinin kolaylaştırılmasından daha önce yapılması gerekenler var. Örneğin KOBİ’lerin mevcut kapasitelerini kullanmayı ve ellerindeki sermayeyi koruyabilmelerini sağlayıcı tedbirler, krediye kolay erişmelerinin sağlanmasından daha öncelikli olmalıdır. Bu bağlamda icra iflas kanunu ile devlet ihaleleri kanununu da “önce küçüğü düşünerek” elden geçirilmesi, elzemdir. Aynı şekilde, Avrupa Birliği’nde 2000 yılında KOBİ’lerin büyük firmalar karşısında korunması adına gündeme getirilmiş olan “Geç Ödeme Direktifi”nin Türkiye’de hiç ilgi görmemiş olması, daha da kötüsü 2006 yılında AB tarafından yayınlanan tarama raporunda son derece hatalı bir yaklaşımla Türk kanunlarının bu konuda AB hükümleri ile uyum içerisinde olduğunun belirtilmesi, talihsizliktir.

Hindistan’ın “Geç Ödeme Direktifi”ni 2006 yılında yürürlüğe koymuş olduğunu görüyoruz. Hindistan geç ödeme direktifi, Avrupa Birliği’ndekinden çok daha sert. Örneğin, geç ödemelere neden olan yöneticilere şahsi yüksek para cezaları söz konusu. Türk KOBİ’leri ile rekabet eden Hindistan KOBİ’lerini koruyan kanunların Türkiye’de olmamasının bir izahı var mıdır?

Bu bağlamda AB Küçük İşletmeler Yasası temel prensiplerinin 6. Maddesi olan “KOBİ’lerin finansmana erişimlerinin kolaylaştırılması ve ticari işlemlerde ödemelerin zamanında yapılmasını sağlayacak yasal çerçevenin ve iş ortamının sağlanması” şartının  Türkiye’de acilen uygulanması çabalarını sürdüreceğine inanıyoruz.

Memnuniyetle ifade edebilirim ki Sanayi Bakanı Sayın Nihat Ergün, son günlerde yaptığı tüm konuşmalarda AB'nin "önce küçüğü düşün" ilkesini dillendiriyor, bürokratlarını bu konuda uyarıyor. Kendisine, KOBİ’leri ön plana çıkartma çabalarından dolayı teşekkür ederiz.

KOBİ’lerle ilgili olarak bir diğer önemli konu ise, Türkiye ve AB’de yürürlükte olan tanımlardır. AB’de KOBİ tanımı 250 kişiden az istihdamı olan, 50 milyon Euro’dan az cirosu veya 43 milyon Euro’dan daha küçük bilançosu olan işletmeler şeklinde açıklanmaktadır. Bizde ise 250 kişiden az istihdamı, 25 milyon TL’yi yani 12-13 milyon Euro’yu aşmayan cirosu veya bilançosu olan işletmelere KOBİ deniliyor. Bu karşılaştırma yapıldığında, bizdeki tanımda kabul edilen limitlerin çok düşük kaldığı gözleniyor. AB’ye uyum içerisindeki bir Türkiye’de, KOBİ tanımının gözden geçirilerek limitlerin en az AB’nin yarısı kadar olacak 50 milyon TL, ya da 25 milyon Euro’ya yükseltilmesi, özellikle sektörel dernek üyelerimizin sıklıkla dile getirdiği talepler arasında yer alıyor.

Sevgili arkadaşlarım,

TÜRKONFED olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bizler pek çok platformda da dile getirdiğimiz gibi gönüllü, bağımsız, tarafsız ve şeffaf bir kuruluş olmanın gücüne ve özgürlüğüne sahibiyiz. Bu  durumumuz zaman zaman işimizi zorlaştırıyor gibi görünse de biliyoruz ki uzun vadede kalıcı işler başarmak, tüm kesimleri kavrayan yaklaşımlar getirmek, sürdürülebilir başarılar elde etmek bizim gibi örgütlere mahsustur. Bunu hiç unutmadan emin adımlarla ilerliyoruz.

Bugün burada bizi desteklemek için gelen çok değerli konuşmacılarımız var. Kendilerine katılımları için çok teşekkür ederken, hepinize verimli bir toplantı dilerim.

Paylaş: