Celal Beysel'in Brüksel'de AB Parlamentosu Kapsamında Yaptığı Konuşma

Celal Beysel'in Brüksel'de AB Parlamentosu Kapsamında Yaptığı Konuşma

Sayın Bakanım,

Değerli parlamenterler, komisyon temsilcileri, saygıdeğer konuklar,

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu Başkanı olarak hepinizi saygı ile selamlıyorum.

TÜRKONFED, Türkiye’nin her köşesinden 10 bini aşkın KOBİ’yi temsil eden, Türkiye’nin en büyük bağımsız ve gönüllü sivil toplum kuruluşlarından biridir.

TÜRKONFED’in tüm çalışmalarının ortak hedefi, ekonominin bel kemiği olan KOBİ’lerin sesi olmak, onların sorunlarını anlamak, anlatmak, çözüm yolları önermek ve bunların takipçisi olmaktır.

Bu değerli hazıruna hitap etmek üzere bana verilen 5 dakikayı, TÜRKONFED’i anlatarak harcamak istemiyorum. Arzu edenler, web sayfamıza girerek çalışmalarımız hakkında bilgi alabilirler.

Brüksel’de böyle bir toplantıya davet edilmiş olmaktan dolayı mutluyuz. Benzer toplantılara katkı koymaya hazır olduğumuzun da altını çizmek isterim. Özellikle biraz önce bahsedilmiş olan Avrupa KOBİ haftasına davet edilmeyi, bu konuda bilgilendirilmeyi sizlerden açıkça talep ediyorum. Geçen toplantıdan haberimiz olmamasını, bizim bir eksikliğimiz olarak görüyorum.

Değerli konuklar,

Özellikle küresel kriz döneminde artan pazar daralması, kapasite kullanımı sorunları, işten çıkarmalar, finansmana erişim zorlukları, yavaşlayan inovasyon ve AR-GE çalışmaları, misyonumuzun önemini bir kez daha gösterdi, bizlere.

Bu bağlamda hükümet yetkililerinin ve bürokrasimizin son 8 yılda büyük bir paradigma değişimi içerisinde olduğunun altını çizmek isterim.

Değerli bürokratlarımızla, siyasilerimizle yaptığımız birçok görüşme ve toplantıda, hataları, eksiklikleri TÜRKONFED yönetimi olarak sıkça ve açıkça dile getiriyoruz. Tüm tenkitlerimize rağmen niyetimizin iyi olduğunu görüp, inanıp bizleri toplantılarına çağırmaya devam eden, empati yaratmaya çalışan bu yepyeni zihniyet karşısında saygı duymamak mümkün değil. Bu yeni yaklaşım sayesinde bugün sizlerin  karşısındayım.  Bu  bağlamda Sayın Bakanımıza ve KOSGEB heyetine de teşekkürlerimi sunuyorum.

Tabii, her şeyin mükemmel olduğunu ileri sürmeyeceğim. Evet, bardağın yarısı dolu ancak boş olan yarısını da görmezden gelemeyiz.

Her siyasi, her bürokrat paradigma değişikliğinden aynı derecede pay alabilmiş değil, doğal olarak. Yapılacak çok iş, ikna edilecek pek çok kişi var, henüz.

Burada ifade etmek isterim ki siyasilerimizi ve bürokratlarımızı tenkit ederken, kendimize, sivil toplum kuruluşlarına da iğneyi batırmaktan çekinmemeliyiz. İyi yönetişim için, STK’ların da kendi aralarında işbirliği ve koordinasyona ihtiyaçları var. Tabii, uygun ortamı yaratmak da siyasilerin görevi.

Bu kısa konuşmamda bu konuların hepsine girmem, iyi, kötü, tamam, eksik taraflarını dile getirmem mümkün değil.

Ben, burada bana verilen süreyi iki konuya odaklanarak kullanacağım.

 

Kriz olsun olmasın, Türkiye’de KOBİ’lerin her dönemde en sık dile getirdiği sorun, finansal sıkıntılar olmaktadır. Sermaye yetersizliği dünyanın her yerinde KOBİ’lerin gelişmesinin, istihdam yaratmasının, inovasyon yapmasının önündeki ilk ve en büyük engeldir.

Bu bağlamda, Peter Jurgens’in sorduğu bir soru da çok önemlidir: nasıl olacak da KOBİ’ler için en önemli başlangıç olan girişimci ruhunu insanlara aşılayacağız, gençleri girişimci olmaya heveslendireceğiz?

Yarın ödenmesi gereken banka borcunu, işçi maaşını ya da hammadde ödemesini kıt kaynaklarıyla nasıl yapacağını her saniye düşünmek zorunda olan bir KOBİ’nin büyümesi, daha fazla istihdam yaratması, AR-GE yapması, inovasyon peşinde koşması mümkün  değildir, elbette.

Sürekli olarak zor durumda oldukları duyulan, sürekli olarak yel değirmenleriyle savaşmak durumunda kalan KOBİ’leri görüp dururken, genç insanlar nasıl olur da girişimci olmak isterler? Profesyonelliğin ay sonunda garanti maaşı, onlar için daha cazip değil midir? O halde, yapılacak çok işimiz var.

KOBİ’ler için finansmana erişimin çeşitli yolları var.

Birçoğuna Sayın Bakan ve KOSGEB Başkanı değindi, Türkiye’de bu konuda atılan adımlar anlatıldı. Doğrudur, geçen birkaç yıl içerisinde ülkemizde KOBİ’lerin daha kolay finansmana erişebilmeleri için çeşitli mekanizmalar oluşturuldu, bazı başarılar elde edildi. Ancak örneğin Kredi Garanti Fonu’nun istenildiği gibi çalışmadığı ortadadır ve bu konuda alınacak pek çok karar vardır.

Ancak bence Türkiye’de bir KOBİ’nin sermayeye erişebilmesinin kolaylaştırılmasından daha önce yapılması gerekenler var. Örneğin KOBİ’lerin ellerindeki sermayeyi koruyabilmelerini sağlayıcı tedbirler daha öncelikli olmalıdır. Bu bağlamda icra iflas kanunu, devlet ihaleleri kanununun “önce küçüğü düşünerek” elden geçirilmesi, elzemdir. Aynı şekilde, Avrupa Birliği’nde 2000 yılında KOBİ’lerin büyük firmalar karşısında korunması adına gündeme getirilmiş olan “Geç Ödeme Direktifi”nin Türkiye’de hiç ilgi görmemiş olması; daha da kötüsü, 2006 yılında AB tarafından yayınlanan tarama raporunda son derece hatalı bir yaklaşımla Türk kanunlarının bu konuda AB hükümleri ile uyum içerisinde olduğunun belirtilmesi, talihsizliktir.

Geç ödemelerle mücadelede Hindistan’ın Avrupa Birliği’nin “Geç Ödeme Direktifi”ni 2006 yılında yürürlüğe koymuş olduğunu görüyoruz. Hindistan “geç ödeme direktifi”, Avrupa Birliği’ndekinden çok daha sert. Örneğin, geç ödemelere neden olan yöneticilere şahsi yüksek para cezaları söz konusu.

Bu durum, Türkiye’nin Hindistan’daki KOBİ’ler karşısında dahi haksız rekabete uğradığının bir göstergesi değil midir?

Türkiye’de KOBİ’lerin en çok şikayet ettikleri konular arasında, kamu ve özel şirketlerin borçlarını kontratlarında dile getirilmiş olan sürelerde ödememesi, ya da güçlü pozisyonları nedeniyle ödeme vadelerini kontratlarında dahi yazmayıp KOBİ’leri istismar etmeleridir. Bu gibi durumlarda kanuna sığınmak, bir Türk KOBİ’si için çare değildir. Zira bu, müşteriyi tamamen kaybetmek anlamına gelecektir. Ayrıca, benzer davaların büyük  firmaların muhteşem avukat kadrosu ve kanunlarımızdaki eksiklikler sonucu en az 5 yıl sürdüğü ve sorunu çözmediği gerçeği de ortadadır.

Tabii, Türkiye’de bu söylediklerimin dışında davranan kurum ve kuruluşların, büyük şirketlerin varlıklarının da farkındayım ve onları tenzih ediyorum.

 

Sayın Sanayi Bakanımız, Avrupa Birliği’nde çokça kullanılan “Önce Küçüğü Düşün” prensibini konuşmalarında sürekli olarak dile getirmektedir. Bu bağlamda AB Küçük İşletmeler Yasası temel prensiplerinin 6. Maddesi olan “KOBİ’lerin finansmana erişimlerinin kolaylaştırılması ve ticari işlemlerde ödemelerin zamanında yapılmasını sağlayacak yasal çerçevenin ve iş ortamının sağlanması” şartının Türkiye’de acilen uygulanması çabalarını sürdüreceğine inanıyoruz.

Sayın Bakanın vize konusunda KOBİ sahiplerinin, ayrıca nakliyecilerin sıkıntılarını da dile getirmiş olmasından memnuniyet duyduk. Ancak beterin beteri var: Bir KOBİ sahibinin montörünü bir AB ülkesine gönderebilmesi, hele bunu sürekli yapıyorsa, tarif edilemeyecek zaman ve para kaybına neden olmakta, dolayısıyla AB KOBİ’leri bu vasıtayla Türk KOBİ’lerine karşı haksız rekabet içinde olmaktadırlar.

Kısaca değineceğim ikinci konu da Türkiye ve AB’de yürürlükte olan KOBİ tanımlarıdır. AB’de KOBİ tanımı 250 kişiden az istihdamı olan, 50 milyon Euro’dan az cirosu veya 43 milyon Euro’dan daha küçük bilançosu olan işletmeler şeklinde açıklanmaktadır. Bizde ise 250 kişiden az istihdamı, 25 milyon TL’yi yani 12-13 milyon Euro’yu aşmayan cirosu veya bilançosu olan işletmelere KOBİ deniliyor. Bu karşılaştırma yapıldığında, bizdeki tanımda kabul edilen limitlerin çok düşük kaldığı gözleniyor. AB’ye uyum içerisindeki bir Türkiye’de, KOBİ tanımının gözden geçirilerek limitlerin en az AB’nin yarısı kadar olacak 50 milyon TL, ya da 25 milyon Euro’ya yükseltilmesi, üyelerimizin sıklıkla dile getirdiği talepler arasında yer alıyor.

Sayın Bakan, Avrupa Yatırım Bankası’ndan bahsetti. 12 milyon € civarında ciro tavanı olan Türk KOBİ’lerinin, Avrupa Yatırım Bankası’nın kredi vermek istediği boyutta olmadığı, dolayısıyla Türk KOBİ’lerine yeterli katkıda bulunmadığı açıktır.

TÜRKONFED’i bu toplantıya davet eden değerli Bakanımıza, bu toplantıyı düzenleyen kuruluş olan KOSGEB ve Tur-Bo’nun değerli yöneticilerine ve kıymetli zamanlarını verip bizleri dinlemek için bu salonda toplanan siz değerli konuklara ayrı ayrı teşekkür eder, saygılarımızı sunarım.

Paylaş: