TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in Bandırma Başkanlar Konseyi Açılış Konuşması

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel'in Bandırma Başkanlar Konseyi Açılış Konuşması

Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı,

Sayın TÜSİAD Başkanı, Değerli Başkanlar, Sevgili arkadaşlarım

Ve değerli basın mensupları

2010 yılının ilk Başkanlar Konseyi’ne hepiniz hoş geldiniz.

Konuşmamın başında, bu gün bize ev sahipliğini üstlenen ve bu toplantıyı mükemmel bir şekilde organize eden Bandırma SİAD’a ve Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah ÇOLAK ile MAKSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Günal BAYLAN’e içten teşekkürlerimi sunarım.

Sayın Ümit Boyner de, TÜSİAD Başkanı olarak ilk defa bir Başkanlar Konseyi toplantımıza katılıyor. Bundan önceki Başkanlar ile yaptığımız olumlu işbirliklerinin Sayın Boyner ile artarak devam edeceği daha ilk günlerden belli oldu. Kendisine, bu görevi üstlendiğinden beri TÜRKONFED’e vermeye başladığı destek için huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli konuklar,

Bu günlerde gündemin öncelikli maddelerinden olan Anayasa değişikliği ve referandum tartışmaları Mecliste kah ciddi, kah suni gerginliklere yol açıyor. İster siyasi görünümlü olsun, ister sosyo-psikolojik ya da ekonomik nedenlere bağlansın, her gün giderek arttığına şahit olduğumuz şiddet eğilimleri, bölünmüşlük görüntüleri, sonuçsuz kalacağı şüphesini uyandıran açılım söylemleri, gelişim ve değişim bekleyen toplumu karamsarlığa itiyor hiç kuşkusuz.

Öte yandan referandum süreci de önümüzdeki yaz aylarının sıcak konusu olacağa benzer.  Yıllarca toplumu cendereye sokan antidemokratik ögeler içeren Anayasamızın değiştirme çalışmalarının pürüzsüz, tartışmasız olacağını tabii ki beklemiyoruz. Ama Meclis’te gördüğümüz tabloların Anayasa değişikliğinin özüne yönelik tartışmalar olduğunu söyleyebilmek de çok zor.

Değerli dostlarım,

Tarih, sürdürülebilir demokrasinin bir ülkede yerleşmesinin güçlüğünü gösteren örneklerle doludur. Demokrasinin beşiği diye anılan İngiltere’de, demokrasinin ve anayasanın ilk mütevazı adımı, 13. yüzyılın başında Magna Carta ile atılmıştır. Bu gün anladığımız modern demokrasinin yerleşmesi ise yüzlerce yıl almıştır. Vergi vermeyen halk İngiltere’de seçimlerde oy verme hakkını 700 yıl sonra, 19. yüzyılın sonunda, elde etmiştir. Benzer bir şekilde, ABD’nin kurucuları 1776 yılında kuruluş aşamasında insan haklarını da kabul eden bağımsızlık bildirgesini imzalamıştır. Ama ABD’nin köleliği yasaklaması için bu bildirgeden 100 yıl sonra kanlı bir iç savaş yaşaması gerekmiştir. Siyahların kanun karşısında gerçek anlamda eşit haklara kavuşması ise bu kanlı savaştan 100 yıl sonra, Kennedy’nin güçlü ve cesur adımları sayesinde, 1960’lı yıllarda olabilmiştir. Özet olarak, değişim zordur, demokrasiye giden yol uzundur, taşlıdır, tozludur, engeller ve tuzaklarla doludur.

Genç ve dinamik Türkiye, her gün yeni gündemler yaratarak demokrasisini, ekonomisini, sosyal devlet olma becerisini, laisizm ilkesini mükemmelleştirme çabasını sürdürüyor. Ülkemizin demokrasiye geçme çabalarının, 19. yüzyıldaki bazı mütevazı adımlarla başladığını hatırlayalım. Tarihte ülkelerin demokrasiye, laisizme ulaşma yolunda döktükleri teri, kanı unutmamalı, bu yolun ne kadar zor olduğunun bilincinde olmalıyız.

Biz TÜRKONFED olarak, bireye değil devlete öncelik tanıyan bir Anayasa mantığının dünyada geçerliliğinin kalmadığını biliyor, bunu her platformda ifade ediyoruz. AB yolundaki ülkemizin gelişmiş demokrasi anlayışına uygun, çağdaş bir Anayasa’ya kavuşma arzusu, bu konudaki tavrımızı belirliyor.

Daha önce de kamuoyu ile paylaştığımız gibi, Anayasa değiştirilmesinde doğru tavır, Anayasanın tümden ele alınması ve değiştirme aşamasında toplumun tüm kesimlerinin sürece katılımını sağlamak için bir Anayasa Konseyi oluşturulmasıydı. Bu Anayasa Konseyi’nde, taslak ve görüş sahibi kurumların temsilcilerinin, uzmanların ve halk temsilcilerinin bulunması sağlanmalıydı. Ancak bu tren kaçmış gibi görünüyor.

Tabii ki Anayasa’nın içeriği kadar nasıl bir yöntemle hazırlandığı da uzlaşmaya yardımcı bir etkendir. Bu bağlamda muhalefet partilerinin tartışmaları zorlaştırma stratejilerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Benzer biçimde iktidarın, toplumun önemli bir kesiminin yargı bağımsızlığı konusunda tereddütlerini belirttikleri maddeleri referandumda ayrı bir madde olarak oylatmaktan çekiniyor olmalarını da anlayamıyoruz. Bu yaklaşımların sonunda, Anayasa tartışmalarının referandumdan sonra da devam edeceğini ve topluma gereksiz zaman kaybettireceğini acaba görmüyorlar mı?

Değerli dostlarım,

Türkiye’de gündem o kadar hızlı değişiyor ki, anayasa maddeleriyle tek tek boğuşurken, gündemin en önemli maddesi olan küresel krizden artık bahsetmez olduk. Ekonomimizin yeniden iyi işaretler vermeye başlamasının keyfini bile tam yaşayamadık.

Küresel krize girişte, hatırlarsınız “teğet geçer, geçmez” tartışmaları yaşamıştık. Kabul etmek gerekir ki kriz, büyük firmalarımızı ve bankalarımızı gerçekten teğet geçti. KOBİ’lerimiz ve istihdam konusunda ise derin yaralar açtı. Dünyada küresel krizden çıkış başlamışken, ülkemiz son iki aydır beklentilerin çok üstünde bir performans gösteriyor. Son açıklanan reel sektör verileri, üretimin hızla arttığını ortaya koyuyor. Kapasite kullanımının giderek yükselmesi ve geleceğe ilişkin beklentilerin yüksek olması, yatırımların da artacağını gösteriyor. Yani krizin dip noktası geride kaldı gibi görünüyor. Ama Yunanistan’da baş gösteren sorunlara bakınca, bu iyimserliğimizde dikkatli olmak gerektiğini görüyoruz. Kaldı ki, KOBİ’lerimizde açılan yaranın ne zaman kapanacağını ve yükselen işsizlik oranının ne zaman düşeceğini kimse öngöremiyor. Hele bu siyasi gerginlik devam ederse, mevcut olumlu havanın devam etmeyeceğini görmek zor değil.

İşsizlik oranının yüksekliği kriz öncesinde de ciddi bir sorundu. Hatırlarsanız, 2001 krizinin ardından sağlanan yüksek büyümeye rağmen işsizlik oranı bir türlü düşürülememişti. Çünkü nüfusumuzun ortalama eğitim seviyesi düşük ve işgücünün niteliği, iş imkanı yaratılan sektörlerde istihdam edilmeye elverişli değil. Dolayısıyla eğitimli, becerikli olanlar fazla mesai yaparken, eğitimi yetersiz olanların işgücü piyasası dışında kalması kaçınılmaz oluyor. Kaldı ki her yıl işgücüne yeni eklenen gençlere ilaveten, bir de tarımın her geçen yıl daha az kişiyi barındırır hale gelmesi, sorunun büyümesine neden oluyor. Tüm bunlar nedeniyle işsizlik Türkiye’de yapısal bir sorun. Bu nedenlerle, işgücü piyasasındaki vasıf uyumsuzluğunu çözecek, eğitimin nitelik ve niceliğini yükseltecek, başlatılmış olan aktif işgücü politikalarının artarak devam etmesi için yatırım ortamının iyileştirecek önlemler alınması önem arz etmektedir.

Değerli üyeler,

Gelecek dönemde ayakta kalabilen ve rekabet gücünü artıran şirketler, kendilerini üretim, ticaret ve hizmet zincirlerindeki değişime göre yenileyebilen, Ar-Ge ve inovasyona açık, bu konuda özellikle insan kaynaklarına yatırım yapan şirketler olacaktır. Özellikle, üretimde sektör ve bölge kaymaları, tedarikçi-ana firma ilişkilerinde değişim, KOBİ’lerin yeniden yapılanma süreçleri TÜRKONFED üyelerini yakından ilgilendirmektedir.

İşte biz de Yönetim Kurulu olarak, TÜRKONFED’in 2010 yılı faaliyetlerini planlarken, bu noktada idik.  Bu nedenle, faaliyetlerimizi büyüme ve kalkınma teması etrafında şekillendirdik.

Kuruluş kanunu 2004 yılında çıkmış olmakla birlikte çeşitli nedenlerle henüz istenilen verimliliğe ulaşamamış olan Kalkınma Ajansları, bölge ekonomilerini harekete geçirecek olan projelere yön verecek, teşvik edecektir. Bu projeler, başlangıçta KOBİ’leri güçlendirmenin de destekçisi olacaktır. Her zaman söylediğimiz gibi, TÜRKONFED’in üye tabanını KOBİ’ler  oluşturmaktadır. Dolayısıyla TÜRKONFED olarak üyelerimizin Kalkınma Ajansları’nda üretilecek projelere doğrudan katılabilmesi için büyük bir çaba içindeyiz. Kalkınma ajanslarını yapılandırmakla görevli devlet bakanlığımız ile 6 yıldır sürdürdüğümüz yakın çalışmalar, bu çabalarımızın göstergesidir. Bu gün konuk konuşmacımız olan müsteşar yardımcısı Sayın Ahmet Yaman bizlerin Kalkınma Ajansları konusundaki çabalarımızın şahidi ve destekçisidir.

Bütün bunların ışığında 2010 yılında, daha önceden başlattığımız ve devam etmekte olan projelerimize ek olarak yepyeni etkinlikler de planladık. TÜSİAD’la önemli bir işbirliğine imza atarak, birlikte Anadolu’yu dolaşacağız ve “Bölgesel Kalkınmada İş Dünyasının Rolü” adıyla birçok toplantı düzenleyeceğiz. Bölgenin iş insanları ile değişimi, kalkınmayı, yerel ihtiyaçları, öncelikli proje alanlarını değerlendireceğiz. Bunun yanı sıra, KOBİ’lerin kurumsallaşması teması çerçevesinde seminerler düzenleyeceğiz. Toplantılarımızla TÜRKONFED’e daha fazla üye kazanmayı da amaçlıyoruz. Geçen hafta bu girişimin küçük bir provasını Doğu Karadeniz’e giderek yaptım ve başarıya ulaşacağımızın güçlü işaretlerini gördüm.

Geniş anlamda ilk durağımız Antep. TÜSİAD Başkanımız Sayın Ümit Boyner ve bir heyet birlikte Mayıs’ın 14’ünde Antepli dostlarımızla buluşacağız. Ayrıca, bölgede hayata geçirilmiş başarılı TÜBİTAK projelerini de iş insanlarına tanıtacak, TÜBİTAK ile başlattığımız işbirliğinin de güçlenmesini sağlayacağız. Benzer toplantılarımız Giresun, Erzurum, Zonguldak ve Kayseri gibi çeşitli şehirlerde yıl boyunca devam edecek.

Buralarda 14. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’ne kadar Hızlı ve Dengeli Büyümede Kalkınma Ajanslarının Rolü’nü tartışcağız. Gelişme unsurlarının bu bölgelerde daha yakından tartışılması ile Kalkınma Ajanları’nın çalışmalarına somut katkı yapabileceğiz. Her sene yaptığımız gibi, bu konuda da çalışmalarımızın bilimsel altyapısının olmasına özen göstereceğiz. Hazırlanacak raporun sonuçlarını yılsonunda Diyarbakır’da düzenleyeceğimiz 14. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde açıklayacağız.

Bir başka etkinliğimiz, TÜRKONFED olarak başlatmaya gayret ettiğimiz iş geliştirme gezileri olacak. Bu bağlamda bu ayın 15’inde Suriye’ye gideceğiz. Bölge ülkelerinde yapacağımız ziyaretler katılımınız olduğu takdirde yıl boyunca devam edecek.

Değerli dostlarım,

Dünyamız ve ülkemiz çok önemli ve hızlı değişimler geçirirken, sivil toplum kuruluşlarının varlığı ve etkinliği de tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar önem kazanıyor. Hele ki bizim gibi bağımsız ve gönüllü kuruluşların. Bu nedenle önümüzdeki günlerde, sorumluluklarımızı doğru belirlemek, amaçlarımızı gözden geçirmek ve örgütlülüğümüzü daha da güçlendirmek zorundayız. Her şeyden önemlisi yaşadığımız dönemin özelliklerini tarihi bilerek, tarihin süzgecinden geçirerek iyi analiz etmek durumundayız.

Modern demokrasiler güçlerini, üyelerini temsil görevini yapan, kanaat önderliğine soyunmuş bağımsız ve gönüllü sivil toplum örgütlerinin katılımcılıklarına borçludurlar. TÜRKONFED olarak bugüne kadar bu görevimizi elimizden geldiği ölçüde yerine getirdik. Doğru bildiğimizi üyelerimizden başka hiç kimseye hesap verme mecburiyetimiz olmadan ifade edebiliyoruz. Belki de bu nedenle basının ve kamuoyunun düşüncesine önem verdiği bir kurum haline geldik.

Daha güçlü TÜRKONFED için, laik demokrasimiz, refahımız, iş hayatımızın iyileştirilmesi için, sürdürdüğümüz çalışmalar gönüllü ve bağımsız desteğe muhtaçtır.

Hepinize desteklerinizden dolayı teşekkür ederim. Beni sabırla dinlediniz, sağ olun, var olun.

Paylaş: