BASİFED ''Müzakere Süreci ve Sivil Toplum Kuruluşları'' KONUŞMA METNİ

BASİFED ''Müzakere Süreci ve Sivil Toplum Kuruluşları'' KONUŞMA METNİ

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, 2 Mart 2007 tarihinde İzmir'de BATI ANADOLU SANAYİCİ VE İŞADAMLARI DERNEKLERİ FEDERASYONU'nun düzenlediği “Müzakere Süreci ve Sivil Toplum Kuruluşları” etkinliğinde bir konuşma yaptı.

Sayın Milletvekilleri, Değerli Belediye Başkanım ve konuklar,

Bu konferansta sizlerle birarada olduğum için çok mutluyum. “Sivil Toplum Kuruluşları ve Müzakere Süreci” konusu, Türkiye’de öncelikli tartışma konularından biri olması gerekirken, ülke gündemindeki diğer konular nedeniyle bir türlü hak ettiği seviyede tartışılamıyor. Bu nedenle böylesine önemli bir konu çerçevesindeki toplantıya ev sahipliği yaptığı için Başkan Deniz Taner nezdinde BASİFED’e teşekkürlerimi sunuyorum.

Bu fırsattan istifade ederek, TÜRKONFED’i oluşturan sekiz federasyondan biri olan BASİFED’i ve onun kurulmasında liderlik yapan ESİAD’ı konfederasyonumuzun kuruluşunda yüklendikleri aktif rol nedeniyle de ayrıca kutlamak istiyorum.

Türkiye’de çağdaşlaşma çabalarının 200 yıllık bir geçmişi olduğu malumunuzdur. Ancak bu uzun süre içerisinde toplumumuzun çağdaş demokrasi eşiğini atlamakta zorlandığının da bilincindeyiz.

İnsanların çocukluklarında geçirdikleri travmalar nasıl hayatları boyunca onları takip ediyor, taze beyinlerde oluşan yara hiçbir zaman tamamen kapanamıyorsa, devletlerin hafızaları da benzer şekilde, başından geçen acı tecrübeleri unutmuyor ve bu deneyimler, toplumun geleceğini olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor.

Osmanlı’nın son dönemlerinde karşılaştığı tuzaklar, atlattığı tehlikeler, parçalanma sürecinde rol oynayan mekanizmalar, yani devletimizin hafızasında yer etmiş olan acılar saymakla bitmez. Demokrasimizin doğum sancıları geçirdiği Cumhuriyet döneminde Osmanlı’nın başından geçen çeşitli trajik olaylar, devletin her kademesindeki yöneticilerin davranış tarzlarına da yön veriyor, mutlaka. Sürekli olarak komplo teorisi yaratmak, her yapılandan şüphe duymak, kimseye güvenmemek, parçalanma korkusu, “örgütlenme” ve “örgüt” kelimelerinin “tehlikeli” çağrışımlarla yüklü olduğunun sanılması hep o günlerden kalan yaralarımızın ara sıra depreşmesinin sonucudur denebilir.

Geçtiğimiz günlerde Danıştay’ın, Kalkınma Ajansları Kanunu’nun yürütmesini durdurması, bu sürecin devam ettiğinin bir göstergesidir, sanırım. Anayasa Mahkemesi’nin ve hükümetin atacağı adımlarla bu yanlışın düzeltileceğini, ülkemiz kalkınması için elzem olan Kalkınma Ajansları’nın faaliyetlerinin bir an önce tekrar başlayacağını umuyorum.

Çağdaş ülkelerde ‘devlet’, ‘özel sektör’ ve ‘sivil toplum’ kalkınmanın üçlü sac ayağını oluşturur. Bu üçünün ortak hedefler doğrultusunda işbirliği içinde olduğu toplumlarda demokrasinin de gelişmiş olduğunu görürsünüz. Bu toplumlarda sivil toplum kuruluşları halkı ilgilendiren önemli kararlarda hükümetleri, meclisi, devleti yönlendirme görevi üstlenir. Böylelikle demokrasiye katılım, seçim zamanıyla sınırlı kalmaz. STK’ları temsil ettikleri grubun sözcüsü olarak devreye girer ve güçlü bir ses olarak kamuoyunda ağırlıklarını ortaya koyarlar. Temsili demokrasiden bugün çağdaş ülkelerin yönetim tarzı olan katılımcı demokrasiye geçişin en önemli aracı, üyelikleri gönüllülük esasına dayalı, bağımsız STK’lardır.

Bugünkü anlamda, gönüllülük esasına dayanan insan odaklı sivil toplum kuruluşları 1700’lü yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde yoğun olarak görülüyor, ilk kez. Ülkelerinden uzaklara göçmüş insanların dayanışma çabalarının bir ifadesi olarak kurulmuşlar. Bunlar, ‘devletten bağımsız sivil örgütlenmeler’ olarak doğmuşlar. Zaten o günlerin vahşi Amerika’sının devletsiz ortamında başka çare de yokmuş.

Devlet kavramı güçlü olan kıta Avrupasında ise STK’lar çoğu kez devletin de desteğiyle,  hatta devletin bazı görev ve hizmet alanlarını üstlenmek üzere kurulmaya başlanmışlar. Gönüllülük esası ve bu felsefenin demokrasilerin gelişmesindeki önemli rolü daha sonra, yavaş yavaş anlaşılmış, gelişmiş.

Türkiye Cumhuriyeti de STK’larını Avrupa örneğinden hareketle, önce devlet eliyle kurmuş. Gönüllülüğün önemi geniş kesimlerde, özellikle iş dünyasında geçtiğimiz yirmi yılda anlaşıldı. Böylece sivil toplum kuruluşlarının, özellikle de SİAD’ların sayısı çok kısa sürede hızla arttı.

TÜRKONFED’in kurulmasıyla ülkemiz bağımsızlık ve gönüllülük esası ile çalışan en büyük iş dünyası örgütüne kavuşmuş oldu.

TÜRKONFED’in gücünü aldığı tek kaynak, maddi ve manevi anlamda kendi üyeleridir, sizlersiniz. Bu bağlamda hepinize teşekkürü borç biliyorum.

Tabii, gönüllülük esasına dayalı bağımsız örgütler kavramını, bu anlayışın demokrasimizin gelişmesinde oynayacağı önemli rolü tarihten gelen travmalarımız nedeniyle hükümetlere, devletimize, halkımıza anlatmak kolay değildir. Bu kısa sürede bazı kavram kargaşalarının oluştuğu, kafaların karışık olduğu açıktır. İnsanların mantığına hitap etmek yerine sloganların arkasına saklanıp düşünmeyi engellemenin de ortak bir hastalığımız olduğunu göz önüne alırsak, işimizin zorluğu daha iyi görülür.

Hangi kuruluş gerçek sivil toplum kuruluşudur? Hangi kuruluş temsil kuruluşudur, hangisi hizmet kuruluşudur? Üyeliği mecbur edilmiş bir kuruluş, üyelerini temsil edebilir mi? Nereye kadar? Çağdaş demokrasiler, hangi tür sivil toplum kuruluşlarına “demokratik” diyorlar? Hizmet etmek için kurulmuş STK’lar ne denli demokratik olabilir? Ne denli üyelerini temsil edebilir? Sivil toplum kuruluşlarının temel özellikleri ne olmalıdır ?

Bu konular tartışılmadı, tartıştırılmadı, bu soruların yanıtları hiçbir zaman çok net olamadı.

Yine de hiç kuşku yok ki, Türkiye demokratikleşme sürecinde reformlar gerçekleştirirken  sivil toplum kuruluşları her geçen gün daha etkin olarak faaliyetlerine devam ediyor ve gündemdeki konularla ilgili olarak seslerini duyurarak, baskı grubu oluşturuyorlar.

Değerli konuklar,

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda önemli değişimler geçirmesini öngörüyor. Çağdaş ve gelişmiş ülke standartlarına ulaşmak için bir yandan gerekli yasa ve yönetmelikleri çıkarmak gerekiyor. Diğer yandan da bunların doğru bir biçimde uygulanabilmesi için bu değişimin tüm vatandaşlarımızca içselleştirilmesi gerekiyor. Demokratikleşmenin kağıt üzerinden, beyinlerimizin içine transferi için toplumun her kesimine ulaşılması çok önemli. Aynı zamanda AB ülkelerinin bizim sorunlarımıza empati ile yaklaşmalarını sağlamak gerekiyor Peki bunu bağımsız ve gönüllü sivil toplum kuruluşlarından daha iyi yapabilecek, mekanizma var mıdır? Özellikle de müzakere sürecinin bir nevi duraklamaya girdiği bugünlerde…

Bu noktada sivil toplum kuruluşlarının AB müzakere sürecindeki sorumluluğuna değinmek ve çok kısaca TÜRKONFED’in bu konuda yaptıklarına  değinmek istiyorum.

Biz TÜRKONFED olarak, ‘bölgesel coğrafyada sektörel öncelikler’ çalışmalarımızı da sürdürdük. Türkiye’nin AB’ye entegrasyonu konusunda üyelerimizin ve kamuoyunun bilgi sahibi olması için çeşitli faaliyetler yürüttük. Detaya girmeyeceğim, müzakere sürecine destek verici çalışmalar gerçekleştirdik, toplantılara katıldık, ABGS Genel Sekreteri Sayın Oğuz Demiralp’in isteğiyle eğitim ve kültür fasıllarında TÜRKONFED görüşlerini de yazılı bir sunumla bildirdik. Anadolu’yu dolaşarak, üyelerimize AB konusunda bilgilendirme seminerleri gerçekleştirdik.

Bu günlerde tüm Türkiye’yi kapsayacak olan yeni ve kapsamlı bir AB yurtiçi iletişim projesinin çalışmalarını başlattık..

Bu arada bildiğiniz gibi AB’ye girerken önemli gücümüz olan genç insanımızın mesleki eğitiminin gelişmesini sağlamak üzere 2006 yılında bir rapor hazırladık. Bu çalışmalarımızı MEB, YÖK, Çalışma Bakanlığı, DPT, çeşitli vakıflarla birlikte ve Eğitim Reformu Girişimi’nin desteği ile yaptık, katılımcılığı sağladık. Şimdi mesleki eğitimin finansmanı konusu üzerinde çalışıyoruz

Aynı şekilde, Kadının iş hayatına katkısının AB seviyesine ulaşabilmesi için 2007 yılı konumuzu, bu tema çevresinde oluşturduk

Özetle, gördüğünüz gibi TÜRKONFED’in çalışmalarının odak noktası, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak. Çağdaş, serbest piyasa ekonomisi için gerekli ortamın ülkemizde sağlanmasına çaba göstermek.

Tabii, uyanıkken kabus görmeden, paranoyalara esir olmadan, ideolojik bağnazlıklara kapılmadan.

Değerli arkadaşlarım,

Bugün burada konuşacak olan birbirinden değerli konuklar hiç kuşkusuz müzakere süreci ve sivil toplum kuruluşları konusunda aydınlatıcı konuşmalar yapacaklar. Bu nedenle ben sözlerimi daha fazla uzatmadan, tüm katılımcılara ve BASİFED’e huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyor ve hepinize hoş geldiniz diyorum.

Paylaş: