12 Ekim 2019-TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan'ın 8. BESİAD İş İnsanları Zirvesi Konuşma Metni

12 Ekim 2019-TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan'ın 8. BESİAD İş İnsanları Zirvesi Konuşma Metni

Türk iş dünyasını Bodrum'dfa bir araya getiren 8. BESİAD İş İnsanları Zirvesi'ne katılan TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, "Unutmayalım, büyüme 'adet' ile kalkınma ,'kalite' ile uğraşır. Büyüme 'fason', kalkınma 'markalı' üretime teşvik eder. Hangisini seçeceğimiz de geleceğimizi belirler" dedi. Konuşma metni detaylarına aşağıdaki link vasıtasıyla ulaşabilirsiniz. 

Sayın Bodrum Belediye Başkanımız, TÜSİAD’ın Kıymetli Başkanı, Değerli Başkanlar, Kıymetli Katılımcılar ve basın mensubu dostlarımız;

TÜRKONFED Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Konfederasyonumuz ve üye federasyonumuz GESİFED’in desteği, üye derneğimiz BESİAD’ın ev sahipliğinde, iş dünyasını, Bodrum’da bir araya getiren zirvede bulunmaktan, büyük bir mutluluk duyuyorum.

Bilgi, tecrübe ve zenginliğin paylaşıldıkça çoğaldığına inanıyorum. Üyelerine ve ülkesine değer yaratan kuruluşların toplumsal refaha ve birlikteliğe de en güçlü katkıyı verdiğini düşünüyorum.

2 gün boyunca bilgimizi, tecrübemizi, zenginliğimizi paylaşırken; üyelerimize ve ülkemize değer yaratacak işbirlikleri geliştireceğimize yürekten inanıyorum.

Ülkemizin huzur ve güvenliği için Barış Pınarı Harekatı’nı icra eden Türk Silahlı Kuvvetlerimizin zorlu görevi başarıyla yerine getireceğine inanıyorum. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını hedefinin de bölgemizde barış ortamına katkı vereceğini düşünüyoruz. Başka bir Türkiye yok değerli dostlar!

Değerli Protokol ve Değerli Dostlar;

Büyüme mi, kalkınma mı? diye sorsam. Bir ikilem görmeyerek her ikisi de diyebiliriz. Ya da birini seçebiliriz. Unutmayalım ki her tercih, bir seçimle başlar. Ve tercihlerimizin doğruluğunu, çoğu zaman bakış açımızı değiştirerek test edebiliriz. Bunun için yerimizi ve konumumuzu değiştirmemize gerek yok. Sadece farklı bir düşünceye kapı aralamak ve söylediklerini duymak yeterlidir.

Evet, dünyamız büyük bir dönüşümden geçerken, uluslararası ilişkiler, ülke ekonomilerinde başat bir aktör olarak öne çıkıyor. Evet, zamanın ruhu değişiyor. ABD ve Çin Ticaret Savaşı, dünya ekonomisinde büyümeyi baskı altında tutuyor. AB’den gelen sinyaller, özellikle ülkemizin en büyük ihracat kapısında belirsizlikler yaratıyor.

Evet, diploması koridorlarının sessizliği; sosyal medyanın çılgınlığına yenik düşüyor. Bir tweet ile ülkeler tehdit ediliyor ve ekonomilerinin kaosa sürükleneceği ilan ediliyor. Trump’ın ne yapacağını Trump’ın dahi bilmediği çılgın bir çağı da yaşıyor aynı zamanda insanlık. Evet, küresel terör ve bölgesel çatışmalar insanlıktan utandırıyor. Ve evet, vicdanlar, mülteci meselesinde adeta kilit.

Ve 2 ileri 1 geri Mehter Marşı gibi ekonomimiz ve demokrasimiz savunma kalkanlarından yoksun, her türlü etkiye açık hale geliyor. Kısa vadede geçici çözümler, uzun vadede kalıcı sorunlara dönüşüyor. Türkiye için çalışan ve Türkiye için üreten iş insanları olarak her zamankinden daha fazla sorumluluklarımızın farkındayız. Ve ona göre hareket ediyoruz. 

Değerli Başkanlar ve Değerli Dostlar;

Ekonomik göstergelerimiz resesyondan çıkışın yavaş olacağını söylüyor. 2019 yılı maalesef kayıp bir yıl olacak gibi görünüyor. Baz etkisiyle enflasyonda tek haneli rakamlara ulaştık. Yılı çift hanede kapatacağımız Yeni Ekonomik Programın, 2019 yılı hedefleri arasında da yer alıyor. Sabit sermaye yatırımları ikinci çeyrekte yüzde 29,2 daralmış görünüyor.

Ekonomimizin son 10 yılda sıfır verimlilikte çalıştığını, devletin resmi kurumlarının verilerinden okumak mümkün. İhracatımız artıyor ancak katma değer yaratamıyoruz. Üretimden uzaklaşıp, son 5 yılda 500 milyar doları adeta betona gömdük.

Yüzde 5 ve üstünde, sürdürülebilir bir büyümeye ihtiyacımız var. Bunun için de “sanayi odaklı”, “kalkınma ve üretim odaklı”, yeni bir hikâye yazmamız gerekiyor.

Sanayinin üzerinde, enerji fiyatları baskısı, adeta Demokles’in kılıcı gibi… Ne yatırım; Ne üretim; Ne istihdam yaratacak güç bırakıyor. Bu durum elbette, “enflasyonla mücadele programını”, “ihracat kapasitemizi” ve “rekabetçilik gücümüzü” olumsuz etkiliyor. Zam yağmuru altında iş dünyasının üretmesi, yatırım yapması ve istihdama destek olması zor görünüyor. Sürekli aynı yanlışı yaparak, mutlak doğruya ulaşmaya çalışıyoruz.

Son 20 yılda, hizmetler ve inşaat sektörü odaklı bir büyüme gerçekleştirdik. Bunun sürdürülebilir olması mümkün değildi. İlk iki çeyrek büyüme rakamları da yapısal sorunlarımızı işaret ediyor.

Geçmişte açıklanan Orta Vadeli Program, yeni adıyla Yeni Ekonomi Programı’nda, hedefler ile gerçekleşenler arasında büyük bir uyuşmazlık vardı. Geçtiğimiz günlerde açıklanan YEP 2019 yılı hedeflerinin gerçekleşme ihtimalini daha yüksek görüyoruz. Enflasyon, işsizlik, cari açık ve iyimser bir yaklaşımla büyümede, YEP’te belirlenen hedeflere ulaşmak mümkün.

2020-2022 yılları için de hedefler arasındaki bağlantının güçlenmesi, eylem planının nasıl uygulanacağına bağlı görülüyor. Bütçe tarafında sıkı mali disiplin dikkatli olmamız gereken alanların başında geliyor. Önümüzdeki günlerde detaylı bir yol haritasının paylaşılması ve hedeflerin takvime bağlanması, dengelenme sürecimize de destek olacaktır diye düşünüyoruz.

Bu noktada;

  • Özel sektör ve kamuda kurumsallaşma seviyesinin artırılması. Kurumlarımızın bağımsızlığı kadar liyakate dayalı, şeffaf ve hesap verir bir yönetim anlayışını tesis edilmesi…
  • Verimlilik esaslı, yüksek teknoloji kullanımı ile yüksek katma değerli üretim ve yine yüksek katma değerli markalı ihracat ile rekabetçilik gücümüzün artırılması…
  • Doğu ile batı arasında 4 kata ulaşan gelir dağılımı dengesizliğini azaltacak, kalkınma odaklı kapsayıcı politikalarının geliştirilmesi…
  • KOBİ’lerin sürdürülebilir büyümesi için finansmana erişim başta olmak üzere ödeme ve tahsilat sorunlarının çözülmesine yönelik yasal altyapının hazırlanması…
  • Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ile AB’ye tam üyelik perspektifinin güçlü, kararlı bir şekilde devam etmesi…
  • Toplumsal cinsiyet ve fırsat eşitliği temelinde hayatın her alanına kadınların aktif ve etkin katılımının sağlanması…
  • Eğitim ve yargı başta olmak üzere yapısal ve ekonomik reformları hayata geçirilmesi,

ekonomimizin dayanıklık gücünü de artıracaktır?

Ekonomide demokratikleşme, gelecekte 20 yılda GSYH’da yüzde 25 artış anlamına geliyor. Güçlü kadın, güçlü toplum, güçlü KOBİ, güçlü ekonomi ve güçlü demokrasi ile güçlü bir Türkiye’yi ancak el birliğiyle inşa edebiliriz.

Değerli Protokol ve Değerli Dostlar;

Günümüz dünyasında, küresel rekabetçilik ve sürdürülebilir kalkınmada, kodlar yeniden yazılıyor.

Değişimi zamanında yakalamak ve küresel rekabetçilik gücü artışı için; yüksek teknolojiyi, yüksek verimlilikte, yüksek katma değerli üretim ve yüksek katma değerli ihracata dönüştürmek zorundayız.

Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması için ekonominin can damarı olan KOBİ’lerimizin kapasitelerini geliştirmemiz şart!

KOBİ’lerin teknoloji odağında, değişen rekabet koşullarına uyum sağlayabilmeleri; nitelikli insan kaynağından üretim ve ihracata, değer zincirlerini dönüştürmelerine rehberlik etmeliyiz. Üretim ve sanayinin dijitalleşme çerçevesinde şekillendiği bir dünyada teknolojiyi tüketen değil; hayal eden, araştıran, geliştiren, üreten ve ihraç eden bir ülke olmalıyız.

Bunun temelini de ancak nitelikli eğitimle atabiliriz. Yaratıcı, sorgulayan, araştıran ve geliştiren nitelikli insan kaynağına yatırım yapmazsak; teknolojik altyapıyı sağlayarak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlayamayız. Unutmamak gerekir ki; dijital dünyanın en önemli sermayesi insandır.

TÜRKONFED olarak, bölgelerarası gelir adaletsizliğinin giderilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın, yerelden başlayacağına inanıyoruz. Kentlerimizin kendi dinamiklerini ve potansiyellerini keşfetmeleri ve geliştirmeleri önem kazanıyor. Artık rekabetçilik liginde, sadece ülkeler yarışmıyor. Kentler, bölgeler, sektörler ve işletmeler; ülkelerinin rekabetçilik ve marka gücünü artırmak için kora kor bir mücadele içinde.

Ve “Kent-Bölge”lerin öne çıktığı; ekonomik, siyasal ve toplumsal bir kalkınma modeline geçiş söz konusu.

Bacasız sanayimiz turizmin, önemli merkezlerinden biri olan Bodrum, eşsiz ekosisteminin yanı sıra dinamik iş dünyasıyla da potansiyelleri istediği gibi kullanamıyor.

Yerelin dinamikleri harekete geçirmek ve sürdürülebilir bir ekonomi yaratmak için tüm aktörlere önemli sorumluluklar düşüyor. Kamu, yerel, akademi, özel sektör, sivil toplum ve kentte yaşayanlarla birlikte, “Ortak akıl ve ortak vizyonun” devreye girmesi gerekiyor. “Kent İttifakları”, rekabetçilikte önemli bir avantaj sağlıyor. Küresel sorunlar, ancak katılımcı ve kapsayıcı işbirlikleri ile çözülüyor.

Ve yerel yönetimler, yerel kalkınmanın kilit aktörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yerel yönetimleri güçlendirmek, yerel kalkınmaya omuz vermek demektir.

Değerli Başkanlar ve Değerli Dostlar;

Ülkemizin bacasız sanayisi turizm sektörü 2019 yılında ekonomimize ilaç gibi geldi. Ziyaretçi sayısındaki artış, yüzlerimize biraz olsun tebessüm getirdi. Kalıcı bir tebessüm içinse alınması gereken yol ve ulaşılması gereken hedefler var. Son dönemde de artan turist sayısı ve ihracata katkısı, içinden geçtiğimiz sıkıntılı dönemde önemli bir kaldıraç görevi üstlendi. 

Türkiye olarak 2019 yılında 50 milyon turist, 35 milyar dolarda turizm geliri hedefliyoruz. Rakiplerimizden İspanya ise 2019 yılında hedeflediğimiz turizm gelirine ilk 6 ayda ulaşmış görünüyor. Yine Fransa ve İtalya’nın da benzer bir kompozisyon çizdiğini ifade edebilirim.

Ülkemizin turist sayısında yaşadığı ivmeyi turizm gelirlerinde de sağlaması öncelikli odaklanmamız gereken alanı oluşturuyor. Nitelikli sürdürülebilir bir turizm hedefi ile bacasız sanayimizin yarattığı verimliliği ve katma değeri artırmak mümkün.

Rakiplerimizin kişi başına turizm gelirleri 1200 Euro iken ülkemizin 650 dolar seviyelerinde kalması hem turizm sektöründe hem de ekonomimizde rekabetçiliğimizi sınırlandırıyor. Hatta olumsuz etkiliyor. Turist sayısı ve turizm gelirleri arasındaki boşluğu doldurmak; nitelik ve nicelikte bir denge yakalamak için, dijitalleşmeyi etkin kullanacak ana politikaların uygulanması önem kazanıyor.

Tam da bu noktada Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy tarafından açıklanan 2023 Turizm Stratejisi’ni çok önemsiyoruz. 75 milyon ziyaretçi ve 65 milyar dolar gelir hedeflediğimiz stratejinin başarısı, ekonomimizin yumuşak karnı cari açığa da olumlu katkı sağlayacaktır.

Cari açığın ilacı turizm sektöründe başarı için kapsayıcı işbirliklerine ihtiyacımız olacaktır. Turizm stratejimizin, hangi politika ve mekanizmalarla aksiyona dönüşeceği kadar, sektörün turizm algısında, zihinsel bir değişime ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir. Her şey dahil sistem ve paket turlar dahil, sektörün kendisinden başlatacağı zihinsel dönüşümün, stratejinin başarısı için önemli olduğunu düşünüyoruz.

Değerli Protokol ve Değerli Misafirler;

Unutmayalım, büyüme “adet” ile kalkınma “kalite” ile uğraşır. Büyüme “fason”, kalkınma “markalı” üretime teşvik eder. Hangisini seçeceğimiz de geleceğimizi belirler.

Türkiye’nin siyaset ve ekonomi alanında dünyada sergileyebileceği gücün en etkin kaynakları, demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler toplumu olma nitelikleridir. Tam da bu noktada, “Ne yaparsak yapalım; kapıları açan anahtar hukukun üstünlüğüdür.” “Güven ve şeffaflık” temelinde, ülkelerin “risk primini dengeleyen” ana unsur demokrasi kültürüdür.

Ülkemizin, YEP başta olmak üzere dijitalleşmeden ekonomik reformlara uzanan dönüşümünde başarı için “hukuk ve eğitim reformu” öncelikli çıpalardır. Ancak bu şekilde; “Orta Demokrasi” ve “Orta Eğitim Tuzağı”nı aşarak, “Orta Gelir Tuzağı” sarmalından kurtulabiliriz.

İş dünyasını Bodrum’da buluşturan zirveye başarılı ev sahipliğinden dolayı başta BESİAD Başkanı Engin Kaplan’a, destekleri için GESİFED Başkanı Aysun Nalbant ve yönetim kurullarına teşekkür ediyorum.

Zirve’nin sürdürülebilir kalkınma yolunda; kentimize, bölgemize ve ülkemize değer yaratacağına inanıyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Paylaş: